Arayış

Bence en kötü şey arayış içinde olmak. bir şeylerin eksikliğini hissedip hatta neyin eksikliğini hissettiğini bile anlamadan öyle durmadan aramak çok yorucu. her şey tam olsun da demiyorum, sadece eksik olduğunu hissetmeyeyim diyorum. çok şey mi istiyorum ne bileyim.

eskiden yolda yürürken kimsenin yüzüne bakamazdım, şimdilerde neredeyse herkese tek tek bakıyorum, hiç çekinmeden. baktıkça bakasım geliyor üstelik. eskiden neden korkuyormuşum acaba insanların suratına bakmaktan, hiç anlayamıyorum. hatta metroda karşımda oturan insanlara bile baktığım oluyor. yürürken baktığım kadar değil tabi. yürürken geçip gidiyorlar neticede, karşımda uzun süre oturuyor olmaları hala biraz stres faktörü ama insanları izlemek güzel. yürürken kafamın içinde hikayeler yazmamı kolaylaştırıyor insan yüzleri.



Elli Gram

Aralık kapıdan sızan ince bir esinti gibi
Bir akşam ölüm haberimi
Büyük ihtimalle yine bu mekanda alacaksınız.
Masa dibinde ya da barda
Diğer haberleri aldığınız gibi
İyi kötü sayacaksınız hallerimi
Sıkmayın canınızı abiler
Arada bir karışıcaksa da dumanlı muhabbetlere adımız
İyi çocuktu diyeceksiniz arkamdan
Evet, çocuktuk sonra büyüdük
Belki yeterince yaşlanmadan gittik ama
Doyasıya da içtik hani...

ramak kaldı

Yanılgı

'Vazgeçtim'.
Zannetmişim sadece.
Yanılgıdan ibaretmiş bütün olan biten.
Vazgeçtiğim umutlarımmış aslında...kaybettiğim hayallerimi boşluğumda arıyormuşum meğer haberim yok!
Varlıkla yokluk arasında farkındalığım.Gel-gitler içerisinde bi benle karşı karşıyayım ne yapacağını bilmeyen,çaresiz,hayatın anlamsızlıgında kaybolmuş ve sorgulayan..
Yalnız başına bişeylerin benimle birlikte anlam kazanmasını bekliyorum.Tek yaptığım bu!





Görüntü

Ne yaparsak yapalım kafamızdan asla silinmeyecek bazı görüntülerin esiri oluruz ara sıra. Günün herhangi bir saatinde bir taksinin arka koltuğunda oturup camdan dışarı bakarken ya da evin bir odasında manasızca televizyon izlerken bir anda canlanıverirler zihninizde. Unutulacak şeyler değillerdir onlar, zaten bir şey de değillerdir. Ne olduklarını anlayamazsınız. Bir görüntü müdür yoksa bir his mi. Belki de bir düşünce. Belki hepsi birden. Sonra o her neyse tüm sisteminizi ele geçirir, başka bir şey yapamazsınız ya hisseder ya düşünür ya da gözünüzü kapadığınızda onu görürsünüz. Bir gün bir alışveriş merkezinin ortasında ağlamaya başlarsınız. Sonra, sonrasi yok...


Hatırlarım

Elim uyuştuktan sonra oynadığım parmaklarımın, bana ait değilmişlik hissi vermesi hep seni hatırlatır.
Hatırlattıkça kafalarımızın uymadığını ama ayak uydurmaya çalıştığımızı hatırlarım.
Sonra, birlikte yorulduğumuzu ve senin başkalarıyla dinlendiğini hatırlarım.
O zaman Şerefe !
Belirsizliğe...







Silence

"If you can't understand my silence, you will not understand my words."

Kimin sessizliginden cikan kelimeler bilmiyorum, ama tam da beni ifade ediyor bu aralar
Kalabalik geliyor her cumle; duydugum, sarfedemedigim, yazamadigim her cumle ka-la-ba-lik geliyor...
sadece Deniz' i dinlemek istiyorum..
ve
denizi...

Ve sasiriyorum soyleyecek koca koca laflari olanlara, ne de cok sey biliyorlarmis tanrim!
Ne cok soyleyecek, yazacak seyleri varmis!

Neseyle, coskuyla, mutlulukla cikan kelimeler olsa keske!
degil...

Nefret ve elestiri dolu, manasiz bir dolu cumle...
sustum ben.
yine.

Sadece Istanbul'u dinlemek istiyorum..
ve
Istanbul'u,
gozlerim kapali.


Farklı

Farklı olan nadirdir. Nadir olan ilgi çeker ama farklı olan, aynı zamanda yabancıdır. Ve buralarda yabancılar pek sevilmezler. Bildik, tanıdık, alışık olanlardan hoşlanır herkes. Kendini onlarda bulur. Çocuklar ve sanatçılarda, bir de tabi delilerde. Çoğunlukla rastlanan bir özellik; yabancı olana kötü tepki vermemektir. Örneğin, uçan bir nesne gördüğünde en az bir çocuk şaşırır buna, veya bir kedi, ya da yolda gördüğü renkli bir cam parçası kadar şaşırır. Henüz kanıksamamıştır hayatı, kabullenmemiştir henüz. Sanatçılar da her zaman başkalarını şaşırtacak şeyler yaratırlar. Deliler için bu dünya başka bir görüntüdedir zaten. Onlar kendi dünyalarını yaratmışlardır çevrelerinde. Dolayısıyla fark onlara batmaz. Yabancılık çekmezler. Onlar için tanıdık olan yabancı olmaktır zaten. Hayatın bambaşka grilerden oluşan gökkuşağının içinde kendinize değişik bir renk edinmek istediğiniz zaman, bundan hoşlanmayan kişilerin tepki ve suçlamalarını görürsünüz. Bunu müteakiben kıskançlık, yaralama, karalama benzeri kötülükler uçuşmaya başlar çevrede. İlgi çekebilmek için farklı olmaya çalışmak farklı olmak değildir. Bu nedenle bunu yapmak ilgi çekmez. İlgi çekenler gerçekten farklı olanlardır. Ama çektikleri ilgi her zaman olumlu sonuçlar yaratmayabilir. Yani farklı olmak bazılarının anlayamadığı, bazılarının kabullen(e)mediği, bazılarının korktuğu bir özelliktir. Şüphesiz ki 1492′de belirtildiği üzere, farkı yaratacak olan, geleceği yazacak olan onlardır; ama farklı olanlar genellikle ya cadı denilerek yakılır, ya da benzeri bir sosyal ya da psikolojik muameleye maruz kalır.

Seni Beklemek

Çık gel.
Biliyorum çok zor,
eskisi gibi bakamayan bir gözbebeğini okşamak.
Çık gel,
bekliyorum,otururuz,yeşil, demirden bir bankta.
Bak, kalbimden kırık oyuncaklar yaptım bu gece,
demirden bileklerine...
Bilirsin,
özlemlerimden başka bir şey veremem.
Çık gel. Konuşmadan.
Sessizce terk edelim üzerimize yıkılan insanları,
belki tanıdık buruk bir şarkı çalar.
Çık gel, söz veriyorum,
cebimizde kalan son paradan çiçek yapacağım,
hiç alamadıklarımızdan
olmadı hoşçakallarına birer şarkı söylerim...

Kimim

Bana insanlar sadece kendini anlayabilirmiş gibi geliyor,
yani zaman zaman.
Neden,
kimim ki ben sana rüyaları taşıyan.

Kandırma Turları

Herşey, daha önceki günlerde olduğu gibi başlamıştı.Yine kimseyle karşılaşmamıştım; ne apartmanın merdivenlerinde, ne sokakta, ne de parkta.Yürüyüş yolunda da kimse yoktu.Herkesin yatağında, en tatlı uykusunda olduğu saatte çıkmıştım dışarı.Uyanmamış bir kentin sokakları,caddeleri,parkları gizemlidir.Bir o kadar da hüzünlü. Yasamla bağların en zayıf olduğu anlardır. 
Kimse burnunu sokmadan rahatça ölebilir ya da çıldırabilirsiniz.
Simdi bir ağacın altında oturuyorum. Yorgun sayılmam.Belki biraz, o da yürümekten degil; yürürken hiçbir şey düşünmeyeceğim dememe karsin yine de birçok şey düşünmemden.Yürümüyor, kendimi yatıştırıyorum.En çok da "her şey kontrol altında" diyorum.İnsanin kendini kandırmaya çalışması ne aci.Bu turlar, kendini kandırma turları; yatıştırma falan hikaye.
Avucumu ve gözlerimi kapatıp basimi agaca yaslıyorum.
Caddeden gecen araçların sayisi ve gürültüsü gittikçe çoğalıyor.
Kent uyanıyor.


Başka Rüya

Uzun suskunlugu başlamıştı. Sabit bir noktaya dalıp gidiyor, arada derin derin soluklar almaya çalışıyor, arada da gözünün önünde beliren korkunç bir görüntüden kurtulmak istercesine basını iki yana sallıyordu. 
Dehşete kapıldım. O ölmeye başlamıştı.
Yanına gittim hızlıca, bir şeyler söylemem gerekiyordu.Nazik bir konu olabilirdi ,onu kırabilirdim. Söyleyecek kelimelerimi çok iyi ve dikkatli seçmeliydim.
Yanına varmıştım, kelimeleri seçmekte güclük cekerken susmanın huzurunu da duyuyorduk ayni zamanda.
Bana söyle seslendi.
"Yüzün çok anlamlı, gözlerinde tanimi güc bir keder var"
Kelimelerimin bunlar olduğunu o anda fark etmiştim.
Solgun bir gün ışığı dolmuştu ikimizin de yüreğine.Bu bir rüya dedim.Yakında biter.
Bunun bir rüya olduğunu biliyordu, çünkü ancak rüyalarında gördüğü bir kentin caddelerinde ölmeye karar verebilirdi.
 






Vakit


Ve ben artık mutsuz bir adamım.
Günler, haftalar, aylar akıp giderken, ben yaşamıyor da daha ziyade vakit geçiriyorum. 
Ortalık karardıktan sonra pencereden yıldızları izliyorum. 
Umut etmiyorum, kızmıyorum, üzülmüyorum.
Sadece hatırlıyorum.


Yalan

Müzigi kacirmayin derim..


-Artık kendimi kandırmaya bir son vermem lazım.
+ neden böyle dedin şimdi durup dururken.
-İnsanlara anlattığım masalları düşünüyorum da. sevilmeye muhtaç bir insanmışım, ilgi görmek istiyormuşum gibi alt metinlerle dolu zırvalar. ama aslında ben herhangi birinin beni sevmesini istemiyorum, buna ihtiyacım yok ben sadece o'nun beni sevmesini istiyorum. sürekli bahsedip durduğum ilgiyi ondan görmek istiyorum. geri kalan insanlardan banane. ben zaten çoğu zaman çoğu insandan hoşlanmıyorum. benim için varolup olmamaları bir anlam ifade etmiyor. ama nedense kendimi öyle olmadığına inandırmaya çalışıyorum. sanki herhangi biri beni severse düzelecekmişim gibi bir yalana inanmayı deniyorum. olmuyor işte.
+Ama sen geçti demiştin en azından azaldı demiştin, yalan mı söylemiştin.
-Yalan söylemedim, öyle hissettiğimi zannettim belki gerçekten öyle hissettim ya da kendimi o hissin doğru olduğuna da inandırmaya çalıştım herhalde. sonuçta her şey geçiyor. her şey bitiyor. onu özlemem de bitiyor sonra onu özlemeyi bitirmem bitiyor. yeniden başa dönüyoruz. zaten hayat bir kısır döngüden ibaret değil mi? birini seversin bir gün biter sonra nefret edersin o da biter sonra yeniden sevmeye başlarsın. sonra aynı şeyler başka bir insan için yaşanır.
+Yaşamak bazen ne sıkıcı değil mi?
-bazen değil her zaman sıkıcı ve bir şeyler hissettiğin sürece de çok sancılı. sanırım artık yalanları da bırakmam lazım, böyleyse böyledir. kendimle bu kadar fazla mücadele içinde olmaktan yoruldum. istediğim şeye hiçbir zaman sahip olamayacak olmamın bir önemi yok. ne istediğimi biliyorum ve bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği fikrine alışmam lazım hepsi bu.
+Vazgeçmek için hiçbir neden yokken mi?
Ayrica bir seye alismak ne istedigini bilmekten daha zordur.


Yaşamak


Bir şeyi yapmak zorunda kalıp aslında hiç olmak istemediğiniz bir yerde bulunmanıza değişim diyorlar çok istediğiniz ama şu anki halinizden farklı bir yerde olmanızı gerektiren şeye de. Sonuçta değişik bir şey yapıyorsunuz ama ya ondan nefret ediyorsunuz ya da çok seviyorsunuz. Benim önümde nefret ettiğim bir değişim seçeneği var. Bazı şeyleri nasıl oluyorsa kaçınılmaz görüyoruz sanki o gün o kararı vermezsen hayatın bitecek gibi. Halbuki biten bir şey yok. Belki kaçınılmaz olarak gördüğümüz şeyler hiçbir zaman onlardan kaçmadığımız için kaçınılmaz olarak kalıyordur, olamaz mı?

Sanırım insan bazen sadece kendini düşünüp karar vermeyi öğrenmeli. Aile, arkadaşlar, sevgililer, komşular, hocalar size doğru olanın ne olduğunu söyleyebilirler, belki gerçekten doğrusu da odur ama hayatta her zaman doğruyu yapmak mı gerekir? Belki yapılan yanlışlar insanı başka yerlere götürür. Çok sorumluluk sahibi bir geleceğe, çok paraya veya yüksek statüye değil ama belki yaşamaya götürür. "Yaşamak" kelimesine uzun süredir özel bir ilgi gösteriyorum. Bir sürü şey bende yaşamayacakmışım izlenimi uyandırıyor. Birçok şeyi saçma buluyorum. Sanki benim yaşamak fikrime entegre olamıyorlar. Sanki hayatımı elimden alacaklarmış gibi geliyor. Belki çok saçma ve çocukça düşünceler ama bir insan gerçek bir ölüme şahit olduğunda özellikle hayatını çok yakından tanıdığı birinin aniden ortadan kaybolmasını gözleriyle görünce her an içinde bir şeylerin aniden yok olacağı korkusunu taşıyor. Yok olma korkusu ölüm korkusundan bile beter. Günlerim yok olacak, hayatım yok olacak ve sonunda kendim yok olacağım fikri olayları öyle başka bir seviyeden görmeme neden oluyor ki, bu seviyeyi insanlara anlatmakta zorluk çekiyorum. Boğuluyormuş gibi hissediyorum. Önümdeki değişim seçeneği bende hapishaneye girmişim ve orada öylece kalmışım hissi uyandırıyor. İnanılmaz tepkiler gösterebiliyorum ve bir şekilde ona direniyorum. Ama sonra kafamın içinde hep başkalarının cümlelerini duyuyorum. Mantıklı olanı ve benim için iyi olacağını düşündükleri şeyi yapmamı söyleyen sesleri. Belki onlar daha iyisini biliyorlardır, gerçekten. Belki benim hiç görmediğim şeyleri görebiliyordur belki de hayatlarında bir şeylerin karar verilmiş olmasını boğucu bulmuyorlardır. Onlar da haklı biliyorum, sadece kendim yok olacakmışım gibi hissederken "doğruyu" yapmanın doğru olup olmadığını bilemiyorum.




Sağlıksız

- Tek başına ne yapacaksın oralarda ?
+ Tek başıma olmayacağım ki ,kendimle
buluşmaya gidiyorum. Icimdeki ayaklanmayı orada
bastıracağım. Kansız bir darbe olacak, efendi görünüşlü,
romantik ve serseri bir yanimi oturtacağım tahtıma.
Dinleneceğim, sessiz, insansız bir ortamda oturup ayaklarımı
uzatacağım ve gözlerimi kapayıp müzik dinleyeceğim.
- Çok düşündüğün için bu hale geldin.
+ Hayır. Sağlıksız düşündüğüm için bu haldeyim.







Amaç


Sabahları gazete okuyorum. Bir insanın yapıp yapabileceği en kötü şeyi yapıyorum yani.
Öldürülen kadınlar,
manyak kocalar, permeperişan ortada kalmış çocuklar, gitgide mantığını kaybeden insanlar, sözlükten çıkmak üzere olan hoşgörü, içi boşaltılmış bir dolu şey, açlık, adaletsizlik, dengesizlik, cahillik... Bütün bunlara kafa patlatıp duruyorum. Her hayatın bir amacı vardır diyorum. 
Ve bu amaç mutlaka kutsal bir amaç olmalı. İnsan kendini adamalı birşeylere. 
Ve o şeyler kendi mutluluğundan çok ama çok öte birşeyler olmalı.
 Bir kişi mi, iki kişi mi, bir ağaç mı, bir balık mı... Küçük ya da büyük bir önemi var mı?


Dip

Beni anlamak güçtür. Herkesin herkesi anlaması güçtür ve
herkesin kendini anlaması daha güçtür.
İnsanlar arada yalnız  kalma haklarını kullanmalıdır.
Bu benim için önemli.
Dibe vurdum ,biraz daha oyalanırsam çıkamam.


Madem

Madem unutmak için bunca çaba harcıyoruz da bir arpa boyu yol alamıyoruz,
madem yanlış bir yerde olduğumuzu düşünüyoruz da
 "doğru" denen yere asla varamayacağımızı biliyoruz !


Bir Rüzgar Esti

Yine aynı durumdayım, düşünmeye korkmaya başladım. 
Nedir bu yarım kalmışlık hissi ?
İşler ciddileşince duygularım degişiyor yaşadığım hayatın çerçevesinde.
terk ediyorum,
 uzaklaşıyorum,
tamamlanamıyorum...
 Çerçevenin kırılmasından korkuyor olabilirim, bilemiyorum bir teşhis de koyamıyorum.
 Aklımın ucunda sallanan, birbirine değerek ses çıkaran düşüncelerimden ses çıkmaz oluyor.  
Korkuyorum,
uzaklaşıyorum,
tamamlanamıyorum...

Niye Futbol

Insan niye futbolu sever? 
Çünkü hersey değişirken futbol aynı kalır.Sabit kalan herşey gibi,çocukluğu hatırlatır......


Bıkmadan


O çocuk saatlerce, hic bıkmadan denize neden bakar?
Açıkta demirlenmiş gemilere mi, balıkçı teknelerine mi, denize düşecekmişçesine bir tas gibi inen, sonra suyun yüzeyini yalayıp yükselen bet sesli martılara mi , ayaklarının dibine kadar usulca sokulan, ardından da oyun oynamak istiyormuş gibi geri kacan beyaz köpüklü sulara mi; yoksa rüyalarına mi, kimselere söylemediği hayallerine mi, hallerine mi? Belki de o çocuk kendine bakar;
çünkü hersey onu anlatır...



Tuhaf

Ne tuhaf kimi görsem,
kimi okusam eskiyi katıp ardına yeniyi de sorguluyor.
Gerçekten havalar mı tuhaf, insan mı, dünya mı, biz mi ?



Iki Yabancı

Ve bugün ,iki yabancı gibi 
göz göze gelmedik mi?

Yüzünde eskiden kalma
o gülümseme degil mi?

Sanki başkasının gülüşüymüş gibi,
Çok önceden gülünmüş de
yüzünde unutulmuş gibi..


Nereye Gidiyorsun

Aklımda bir sürü düsünce var.Uykum var ama uyumak yok nedense.
Uyumaya daha eğilimliyim, ama uyuyamıyorum.
Sıcaktan degil,çünkü balkon kapisi acik ve hafif bir esinti giriyor iceri. Sinek sorunu da yok, cözdüm.
O halde ne? Gece çok sessiz, çok yalnız.Bilmediğim böceklere ya da gece kuşlarına ait tuhaf sesler duyuluyor, ama bu da sessizliğin bir parçasıymış gibi geliyor bana.Bir çok şey düşünüyorum yatağımda, aralarında ilinti olmayan olaylar, görüntüler, belli bir zaman dizimi izlemeksizin birbirine ekleniyor.
Kötü amaçlı insanların parmak uçlarına basarak dolaştığı, acik balkon kapılarını gözledikleri ugursuz bir saatte olmalıyım.Öyleyse, sabaha az var.Büyük bir çoğunluğun su anda derin bir uykuda olduğunu düşünmek acı veriyor.Uyumaya çalışıyorum.Uyumak için zorlaninca da uyunamıyor,Berbat bir durum.


Diyalog

Hatirladigim bir iki diyalog.

- Hakan abi, biz otomatik miyiz?
- Hö?
- Yani hareket ederken otomatik miyiz?
- Hayır.
- Nasıl hareket ediyoruz?
- Beynimiz söylüyor yapıyoruz. Koş diyor koşuyor bacaklar.
- Haaa! Kuklayız yani.
- E, bir nev'i.

- Hakan abi, bu dünyamızın üzerinde ne var biliyor musun?
- Ne var?
- Başka bir dünya daha var. Onun üzerinde bir dünya daha var.
Onun üzerinde bir dünya daha. Hepsi kat kat, üst üste.
- Öyle mi?
- Evet, ama biz göremiyoruz o dünyaları.
- Neden?
- Çünkü onlar sahte dünyalar!




Uzaklara Dogru

Bak uzak noktalara doğru,
Zaten perişanız gecenin karanlığında.
Bak sözlerin,sözlerim dondu,
Zaten susmuşuz uzaklara doğru.
Bak gözlerin,gözlerim doldu,
Zaten ağlamışız gecelere doğru.

Bilir misin yalnizligi .
Kalir misin tek başına.
Gözlerim yosun tutmuş ,
öyle dalmisiz
öyle kalmisiz.

 


Şerefe

Üzülme sen,
bizde, sarhos sarkilar
bir gün söyleriz.

Şerefeee..

Uzun yazlar,sarkilar
Uzun,uzun yazlar,kislar,
Baharlar

Şerefeee..

Bazen insan korkar yeniden.

Şerefeee bu da sana benden olsun.
Şerefeee bu da sana benden olsun.

Balkon

Bu uzun gecede son kez balkondayım.
Bugün kentte dolaştım ve yıllardır bıraktığım izleri birer birer silmeyi denedim. Bir cafe'ye oturdum.
Cayimi yudumlarken bir yandan da yoldan gecenlere bakıyorum.Icim bos,ne mutluyum,ne de mutsuz.
Bir süre sonra yeniden telefonumu ve cüzdanımı karıştırıyorum; adlar, telefon numaraları, fotoğraflar.
Hepsi nasıl da yabancı simdi.Garson sürekli ne yaptığımı inceliyor ve birisini beklediğimi sanıyor.
Oysa ben, belirsiz bir sınırdan geçmek için çıkacağım büyük yolculuga hazırlanıyorum.
Telefonumdan birisini arıyorum, üc kez uzun uzun çalıyor sonra icimi kıyan o bildik sesi duyuyorum; "Alo?"
Soluğumu tutuyorum.Yürek vuruşlarımı duyacağından korkuyorum."Alo" diye yineliyor.Sesinde belli belirsiz
bir kaygı var. Telefon kapanıyor. Uzun bir çınlama kulağımda..O an cafe'nin aynasına bakıyorum.
Kısa saçlı, ela gözlü bir yüzün ölmeyi sürdürdüğünü görüyorum.

Bu uzun gecede son kez balkondayım. Ne gizini çözmek için uykusuz kaldığım gecenin
'kendine özgü düzeni',ne de nesnelerin geceyle konum değiştirdiği düşüncesi umurumda;
yalnızca taşlaşmış gibi oturacak ve büyük bir parantez açacağım.
Anlatamadığım, ya da zorda kaldığım zamanlarda yaptığım gibi; 'Parantezler!'
Parantezlerimin gitgide çoğalarak bütün sayfalarımı kapladığını anladığımda çok gec kalmıştım artık.
Buna benzer yüzlerce yazi yazdığımın ayrımına varıp şaşırmış, bütün yaşamımın aslında parantezlerden
olustugunu anlamıştım.
Kim bilir kaç gece bu balkonda, özgürlülümü biraz daha uzatabilmek için bardağımdaki o buruk ,aci ve kahredici tadi yudumladım.Bu balkonda gecelerce konuşup durdum kendimle.Başkaları uyurken bos sokaklara, isiksiz pencerelere baktım.Verdigim sözler, aldığım kararlar gün isirken birer birer söndü.Bütün geceler ayniydi. Hepsi kısaydı.

Oysa bu gece uzun ve ben son kez balkondayım; içkimi yudum yudum tüketeceğim.
Zor bir gece olacak.

                                                  "Bir zamanlar sevdiğim,
                                                   simdi üzerime kapanan agir bir yazgı,
                                                   müthiş bir agirlik"

Bugün telefon eden bendim.
Ama konuşamadım, sana 'Hosca kal' diyemedim


                                                  "Bir zamanlar sevdiğim,
                                                   simdi üzerime kapanan agir bir yazgı,
                                                   müthiş bir agirlik,
                                                   bir gece usulca kapiyi çekerek yanından ayrıldığım"

Bu gece zor olacak.



                

Kent

Zamanı olabildiğince yavaşlatmalıydım.Aradığım huzuru, beni böyle bulabilirdim.
Ancak iki gün katlanabileceğim bu yere geleli neredeyse bir ay olmuştu.
Belki bir sorunun yanıtını bulmak için buradaydım.
Bulunca ne olacaktı?
Kaçar gibi ayrıldığım,
nereye gittiğimi arkadaşlarıma bile söylemediğim o kente geri mi dönecektim?
 Asla.
Atilla Ilhan'in şiirinde olduğu gibi,
 yola çıkılınca gidilir,
büyük kentler,büyük asklar ciglik çığlığa terk edilirdi.




Pencere



Pencere önü...
Ne çok severiz birbirimizi.Nefes alabildiğim tek yer...
Bir de sen;
bu aralar nefes alabildiğim tek insansın.
Ve iyi ki varsın...


Kendim ve Ben

Rüyalarımda görüyorum kendimi bir kaç gecedir.
Konuşmak istiyorum onunla ama "Ben" benimle konuşmuyor.
Icimde tanimsiz bir heyecan var.
Yüzüm dalgın ve
"Benim" dudaklarımda yıllar sonrasının düs kırıklığını daha o zamandan sezmiş bir gülüs.
Uyanıyorum...


Orkide

Sen aslinda beyaz bir orkideye dönüsüyorsun.
Narin ve en degerli olanlarindan.
Üstelik uzun ömürlü ve dayanikli olanindan.
Ama ne yazik ki yalniz...


Erik

Kücük yesil bisey gecti elime,
Gülümsedim...
Bir erik
bir dilek tutup afiyetle yedim,
sonra sen geldin aklima
ne kadar da cok severdin.
Seni düsündüm bir an 
Gülümsedim...

Dolgu

Yine o konu acildi.
Önceleri her sey ne kadar degisikti.
Cünkü ben bir düstüm,
onun bosluguna uygun bir dolgu.


Ayni Yer

Yine ayni yerdeyim.
En üstte, hemde en mutlu oldugumuzu hissettigimiz yerde.
En son birlikte oldugumuz yerde.
En son öpüsmemizin oldugunu anladigimiz ,
uzun uzun birbirimizi koklayarak sarildigimiz ,
en son fotograf cektirdigimiz yerde.
Bu sefer sen yoksun, olsun.
Üstümüzden cook zaman gecmis biliyorum ama neyse...
Yine ayni yerdeyim.
Sonunu gördügümüz, en ictenlikle konustugumuz yerde.
Terminalde...

Ne(De)

Ne bana benzeyen birini arıyorum etrafta,
ne benimle konuşacak eksik bir insanı.
Ne boğazda uçan bir martı arıyorum ,
ne de rüyalarımda bile düğümlenecek olan sözcükleri...

Ne kalbimi kıracak bir insan arıyorum etrafta,
ne beni hasta edecek bir hayatı.
Ne iki arada bir derede sıkışmış bir hayat istiyorum,
ne de düşlerimde bile yıkılan hayalleri...

Ne arıyorum, ne de istiyorum...




Yaz


Yaz gelip kendimizi suyun kaldırma kuvvetine bıraktığımızda sırtüstü,
bulutları seyrederken ve nefesimizi dinlerken,
aylardir bizi uyutmayan şey belki o an anlamsızlaşacak.

Umut ediyorum ,bekliyorum...


Kaybedenler Kulubü

- bazen ölüyorsun.
+ bazen ölüyorsun, bazen ölmüyorsun. bazen bütün koşullar uygunken bile ölmüyorsun.
- bazen öldürüyorsun ama. ölmek isteyip de ölemediğinde öldürüyorsun bazen. o daha kolay geliyor.
+ bazen yalan söylüyorsun.
- bazen ne kadar sık yalan söylüyorum diye düşünüyorsun
+ bazen bu yalan diyorsun.
- bazen gülüyorsun, çok fazla. bazen durduk yerde dans etmeye başlayan kadınlar oluyo hayatında, katlanamıyorsun.
+ işte bazen katlanıyosun.
- bazen bi kadın geliyor, oturuyor karşına ve ağlıyor.
+ kadınlar hep ağlıyor.
- bazen kadın geliyor oturuyor karşına, "en çok korktuğum şey bir kadının gözyaşıdır" diyor kendi adına. sen dönüp bakıyosrun geriye doğru "vay canına" diyorsun. bazen birisi geliyor karşına oturuyor eğer çok sevdiysen diyor, oysaki bilmiyor çok sevmek de hep bir ana ait. bazen bir kadın oturuyor tam karşına artık bişeyler yapmam lazım diyor sen de "kalkmam lazım" diyorsun. nasıl anlatabilirsin ki yaşlı bir kızılderili dışında herhangi birine suyun içinde olduğunu.



inanmak istediğim herşeye inandım bugüne kadar. sonunda öleceğimi, sonunda kanayacağımı bildiğim halde. istediğim her şeye inandım. birşeyleri elde etmeye çok yakın hissettiğimde de kaybettim.




"george best'i sevmeyeni kınıyoruz."
"aşık olacağına karar veremezsin."
"insana en uzak yer, kendi sırtıdır." *
"kızlar seni sen yapan özelliklerine aşık olurlar, sonra da o özellikleri senden almaya çalışırlar." *
"cuma namazına salı günü giderim ben. daha sakin oluyor." *
"seattle için iftar vakti..." *
"rutin olan her şey sıkıcıdır. komşunun çimlerinin daha yeşil görünmesi bundandır." *
"hayatta ucu sekse dayanmayan bir şey yoktur." *
"benim iskeleyle işim olmaz!" *

-Bir seyleri elde etmeye cok yakin hissettigimdede hep kaybettim-



Onu

Ve Susarsın.
Susarsın çünkü o konuştuğunda,
onu dinlemek için 
hep sustun.


ya da


Mutluluk

Yirmi yaşına gelmiş bir adamın hayatındaki bazı tanımları yeni yapması ne kadar salakça geliyor kulağa değil mi? Bence salakça değil, safça. Adının altına yüzlerce açıklama sığdırdığımız bazı tanımların aslında o tanımlar olmadığını öğrendiğimiz an bence çok büyük bir saflık anı.

Bunu ilk önce, bir şeyler hissettiğim kişiye ''Seviyorum onu galiba'' derken anlamıştım. ''Bu kadar kolay olmamalı'' diye düşünmeye başladığımdaysa genelde o hoşlantı hali bitiyordu, sanırım şu sevmek denilen kavram da biraz garip, belki de altı doldurulması en zor olan kavram ki toplumun aile yapısını ''sevmeyen ama sevmiş gibi yapan'' bir çok ebeveynin oluşturduğunu düşünürsek bu tezim biraz da olsa doğru sanırım, bence sevmek çok zor ve öyle kolay kolay başa gelen bir şey değil. Bakın aşık olmaktan falan bahsetmiyorum, bildiğiniz sevmek...

Buradan yola çıkarak her yaşadığınız uzun ilişkide aşık olmadığınızı da müjdelemek istiyorum sizlere.
-Merhaba ben duymak istediğiniz ses- 
Ya da her yaşadığınız kısa ilişkide aşık olmak için uzun süre beklemek zorunda da değilsiniz. 
-Ben daha fazla duymak istediğiniz ses-

Bir gülüş, bir tepki ya da bir cümle olabilir bu, bir şekilde, bir anlık olabilir, olabilir işte. Onu farkettiğiniz anda zamanı da çok umursamazsınız sanırım, yani ben umursamam, sizi bilmiyorum ;)

Mutluluk da böyle işte, ''aha'' deyip farkettiğiniz anda kayışı kopardınız demektir. Tattığınız zaman o duyguyu, sanırım bir nevi esiri oluyorsunuz. Hep onu istiyorsunuz, olmayınca durgunlaşıyorsunuz falan. Bunun ucu başka bir tanıma dayandırılabilir ama her şey blogda yazılmaz..

Sonuç olarak mutlu olun.




Yıldız

Ben senin kayan bir yıldızın ardından tuttuğun bir dilek değilim.
Ben senin yıldız kaymadan önce tuttuğun dileğinim.
Daha doğrusu dileğindim.



Anlat

Bana seni anlatır mısın ?
Herkesten sakladığın seni.
Bana hayatini anlatır mısın ?
Hayallerini, acılarını, hüzünlerini, en mutlu gününü mesela
ya da sevinçlerini veya hayal kırıklıklarını..
Bana seni anlatır mısın ?
Herkese anlattığın seni degil, en ince detaylı seni.
Bana yasadığın olaylar esnasında ne düşündüğünü, ne hissettiğini,
kimi düşündüğünü anlatır mısın ?
Birini düsündün mü hic ?
Bana hayatini anlatır mısın ?
Hayal ettiğin evi, asik olduğun insani, seni arkandan vuran dostlarını,
askerlik anılarını.
Hayatini feda edebileceğin kimseler var mi ?
Sence gercek bir dost musun ?
Gecenin bir yarisi kapisini vurabileceğin bir arkadasın oldu mu hic?
Onunla kavgalarda dayak yediniz mi ?
Hic kızları kullandin mi ?
Yıllarca sana asik olan birisi oldu mu ya da sana sadik kalan bir ani ?
En çok ne için üzüldün, ne için ağladın ?
Bana seni anlatir misin ?
Herkese anlattığını degil, herkesten sakladığın seni ...

Teyp

Hep diyorsunuz ya, iste o konuya geldim.
Özür dilerim.
Yaşımdan büyük laflar ettiğim için.
Özür dilerim,
güneş gizlendikten sonra,
çocukluğumun sakinliğinin ergenligimede uzandığını gördüğünüz için.
Ben küçüktüm bana büyüdüğümü söylediler, bende inandım.
Bir büyügün yapması gerektiği gibi yerinde konuşup çoğu zaman sustum.
Dedim ya olması gerektiği gibi.
Sonra olgunlaştım, olgunlaştıkça bana büyüdüğümü söyleyenlerin yanıldıklarının farkına
varmaya başladım, yani büyüdükçe öyle olmadığını anladım.
Yazıldığı kadar basit degildi tabi.
Aslında ben hala küçük bir çocuğum ama görmesini bilene.Yürümeye yeni baslayan
küçük bir çocuk.Sendeleyerek yürüyorum. Bir düşüyorum, bir kalkıyorum aslinda
ama eninde sonunda yürüyeceğim ve gün gelecek kosmaya başlayacagim.
Bu ayni sadece nakaratını bildiğim bir şarkiyi yasamak gibi.
Sabırla ve heyecan dolu sıramı bekliyorum ve biliyorum yaşayacağım.
O zaman bağıra bağıra ,koşar adim nakaratı söyleyeceğim.
Ama eğer ki o teyp nakarat'a gelmeden takılırsa veya bozulursa...
İste o zaman düşmüş olurum.
O zaman ölmüş olurum.


Martılar Bazen Ölürler



Bir martı düşün.
    Tek kanatlı bir kuş..
          Beyaz, hemde bembeyaz.

Geceleri uçmayı seviyor, hüznü seviyor martı. Biraz melankolik biraz alkolik olmalı.
Dumanı seviyor, karanlığı yaran bir tutam ışık demetini birde. Müzik dinlemekten hoşlanıyor, kendini onlarla ifade ediyor, onlarla nefes alıyor. Işığı kitap okumak için kullanıyor sık sık.

Silik bir hayatı var martının, belirsizlikler içinde yaşamış, hatta o yaşamın belirsizliğinde yolunu şaşırmış.

-Kaybolmuş-

Bir yörüngesi yok martının, çıkış yolu arıyor. Uzaklardan çağırıyor bir ses, gelirsen severim diyor*
Uçamıyor martı, tek kanatla ilerleyemiyor.

Yalpalıyor.

Düşüyor.

Gücünü toplayıp tekrar ayağa kalkıyor, tekrar deniyor uçmayı. Biraz yükselecekken tekrar yalpalıyor martı, kanadı acıyor. Biraz yükseliyor bu kez, heyecanlanıyor, umutlanıyor.

Yine yalpalıyor martı. Ama yükselmiş bulunuyor.



Bu kez çakılıyor.



Umut her zaman can yakar.

Canı yanıyor martının. Özgürlüğü çalınmış, kanadının biri kırılmış bu mutsuz martı çöplüğüne dönmek istiyor.
(Geldiği yeri asla unutmaz martılar, ağladığı çöplükleri çok iyi bilirler. Geçmişlerini asla silmezler akıllarından.)

Çığlık çığlığa gidilecek bir vapur arkası da yok, ekmek atan insanların olduğu.

Uçtuğum ufuklara güneş açmıyor.

Çöplüğüne dönmek istiyor martı; güçlü olmaktan, dik durmaya çalışmaktan, savaşmaktan yorulmuş.

Gecelere, o severek uçtuğu vakitlere dönmek istiyor. Umut zehrinden kendini korumak, bir nefes dumanda tüm dertlerini dağıtmak istiyor. Kanatlarını geleceğe değil, geniş zamana germek istiyor.

Hayal olmak, düşlerde boğulmak değil; kendi sürüngen gerçekliğinde, asfalt gökyüzünde sarhoş sarhoş uçmak istiyor.

Beyaz martı alıştığına dönmek istiyor. Topal, sarhoş, aksak ve sürüngen hayatına. Çöplüğünde geçirdiği mutsuz geceleri, umutla yıkanmış hayallerine tercih ediyor olmalı bu sıkıntılarıyla.

Düşlerle baş edecek gücü kalmıyor martının.

Düş'üyor.

                                                             

İncir Reçeli '2


Dokunmayı anlat bana,
Parmak uçlarında atışını yüreğin...
...
Bana "senli" bir masal anlat,
Gökten hiç elma düşmesin sevgili...
...

 bana bir şey sevme hakkını vermediler bende incir reçelini sevdim...



Çocuk gibiyim şimdi,
Aklmda anne nasihatları...
İyi arkadaşlar ediniyorum kendime...
Ağlamak yok,
Düşünce, kalkıp siliyorum dizlerimi, geçiyor...
...Terli terli rakı içmiyorum artık...
Bakmıyorum kimsenin gözlerine iri iri...
Konuşmuyorum ağzım doluyken
Kimseyle konuşamıyorum sevgili,
Çünkü ağzımda hep sana söylemek istediğim bir şey,
Bir de giderken sende bıraktığım dizleri kanayan koca bir çocuk var yar...
Hiç yadırgamadım yüzünü, inan çok tanıdık. Gönlüme hoş geldin sevdiğim, kusura bakma ortalık biraz dağınık...

Biliyorum,
Bu şehir getirecek seni bana,
Belki bir konser kuyruğunda,
Belki tıkış bir metro vagonunda...
Götürdüğü gibi getirecek,
...Aksayan bir gecenin topal ışığında...
Sevmez bu şehir ağlayan erkeği,
Biliyorum getirecek,
Ağlamaya çeyrek kala...




Gecenin üçünde,
Vapurun kıçında,
Baharın başında,
Sokağın ucunda,
Hayatın ortasında,
......
Ya da,
Günün birinde,
Yüzünü kime dönersen dön,
sırtını bana yasla yar...

İncir Reçeli...




LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...