Dip

Bilmek istemeyeceğiniz yerdeyim,
ve ne acıdır ki; tükeniyor mürekkebi kalemimin..
Zamanı öldürmek suç mudur? 
Hadi, vurun kelepçeleri, götürün, bir başka hücreye koyun! 
Gözlerim kör..
Çoktan vazgeçtim..Dipteyim. 
Nasıl bir yerdir, kimse bilmez. Sesleri duyuyor musunuz? 
Çırpınışlarım onlar. 
Hayır hayır, telaşa kapılmayın lütfen, birazdan unutursunuz. 
Benim gibi bir suçluyu kimse umursamaz. 
Mış gibi yapar hepsi. 
O yüzden siz, sahte mutlulukların peşinden gidiniz ve daha fazla hayal kurunuz. 
Çoktan vazgeçtim.. Dipteyim. 
Beni ne sürükledi buralara bilir misiniz? 
Evet, o saplantılı ruhum, çok düşünen beynim,
fazlasıyla kırılıp yok olan kalbim, kurtulamadığım geçmişim ve kendime duyduğum nefretim. 
Çok mu klişe geldi ama anlayabileceğinizi sanmıyorum, yardım etmeye kalkışmayın. 
O yüzden siz, yalnızlığı görmezden geliniz ve daha fazla oyun oynayınız.
‘Çok ağlamak ölüm getirir' derdi annem. 
Ölüm de uğradı sokağıma, çınar da ağladı. 
Hayat kısa..
Zamanı öldürmek lazım gözleri kör.. 



Durum

Durumum, aklıma düşmene 5 kala.
Şimdi, bir çayını daha içerim. Yapar mısın ?
Müziği de kıstım, çay da geldi. Artık paylaş benimle sesini.
Eğer böyle yaşamaya devam edersek hep bi kaç "kıta"dan ibaret olacağız.
Bunu kim ister ki?
Ben seni "kıta"larda yaşatmak değil, kıtalar arası yaşamak istiyorum.
-Çay?
Kaybetme düşüncelerini küçükken aştım ben.
Ve din'i benden çocuklara bıraktım.
Durumum, karbonmonoksit kokan şehri beğenmemi bekleyenler gibi.
-Ben?
Ben gitsem iyi olacak, yolum uzun.
Kal demeni beklerdim.
Hoşca'kal'.

Black


Eylül

Aslında tam kendini deli gibi yapıp hiçbir şeyle uğraşılmayacak bir mevsim bu. Sonbahar. 
Günlerdir çuval gibiyim, ordan oraya sürükleniyorum. Ama ne yaptın diye sorarsanız, hiç. 
Hiç, yoktan iyidir diyip bu ayı geçirme planları yapıyorum.

Kitap okumuyor, film izlemiyor, gezmiyor, televizyondan uzak duruyor, internet başında hiçbir şey okumuyor, duruyorum. Tek yaptığım şey durmak. Bu konuda oldukça iyi olduğumu fark ettim bu yıl. En başarılı eylülümü geçiriyor çekyatın üstünde yıldız gibi parlıyorum adeta. Başıma o kadar saçma olaylar geldi ki durup bir düşünmeliyim dedim sanırım, aslında ben demedim, bilinçli bir şey değil bu yaptığım. Beynim kendini kapattı, resetleme ihtiyacı duydu ve ben de ona uyuyorum. Karşı koyup algılarımı açacak gücüm yok çünkü.

Alışkanlıklarımdan bile vazgeçtim, sabah uyanınca kahve içmiyor kahvaltı yapıyorum. Tam bir aydır aynı şarkıları dinliyor ve sıkılmıyorum. Yeni insanlarla tanışmıyor, çok konuşmuyorum. Dinlemek de istemiyorum kimseyi ama dinliyormuş gibi yapmak bu haldeyken çok kolay oluyor karşımdakileri de kıramıyorum işte, durup yüz ifadelerimi değiştiyor ve ‘aa gerçekten mi?’, ‘ya sen kesinlikle haklısın’ gibi yuvarlak cümleler kurup bu işten de sıyrılıyorum. Hakaret etmem gereken o kadar çok insan var ki etrafımda, yoruluyorum.

Çok çok yoruluyorum. Cümleler, hareketler, saygısızlıklar beni daha çok yoruyor. Yıkılma dönemindeki Osmanlı devleti gibiyim ve etrafımda beni kurtaracak zekada kimse yokmuş gibi geliyor. Kafam da çalışmıyor ki kendimi kurtarıyım. Kendime olan umursamazlığım beni dibe sürükler, daha da batarım gibi hissediyorum. Yalnız değilim, yalnız kalmak istiyorum. Yıllardır yanımda sandığım insanlardan gördüklerime tepkisiz kalmak için yalnız kalıp delirmeliyim. En azından bir süre için. Gerçek olan hikayeler yazıp insanları rezil etme isteğine engel olmalıyım.
Ben kötü biri değilim sadece çıkış noktam yok. Yeni hikayeler yazacak kalemim yok. Kapattığım kapıları yeniden açacak gücüm de yok. Karanlıkta kayboldum, oturdum, kimsenin kimseyi kurtaramayacağını adım gibi bildiğim bu dünyada küfürlere, cümlelere, hesaplaşmalara sığınarak güneşi bekliyorum.
                                                                                                                                             cc



LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...