Farklı

Zamana veya mesafelere dikkat etmemeye gayret edin. 
Daha dün saygı duyduğunuz o insanın aslında ne kadar da saygısız olduğunu farkına varmanızla, sizi boğulmanız için denize iten insanın birbirlerine ne kadar benzediğini görmeniz, hiçbir şey ifade etmez ve hepsi birbirinden farklı; fakat küstah insanlardır.
-İnsanları gözlemleme fırsatı bulursanız, o fırsatı hemen ortadan kaldırın.-

Olumsuzun omzuna başını yasladığınız an tutkunun arttığını hissedersiniz.
Bu çok acı verici, çok derin ve başınızı yaslamak için en tehlikeli yer aslında.
-Herkesi kendiniz gibi sanmaktan vazgeçtiğiniz an kendiniz oluyorsunuz.-
İnsan en çok kendini kandırır nedense.
Ve insan en çok kendine gelemez nedense.
Bir yorgunluk çöker böyle, nedenini bilemezsiniz.
İşte en çok o zaman özler insan, gururlu bir babanın gözyaşlarını.

Bu hayatın yaşanmaya değer olmadığını savunan insanları dinleyin,
Kulak verin.
Elbet yaşamın olumlu yönleri hakkında konuşmaya başlarlar.
Sonra zaman verin.
Elbet aşka düşmek hakkında edebi bir kaç cümle betimlerler.
Ve mesafe verin.

Karşındaki insanın akıttığı gözyaşının, timsah gözyaşları olmadığını fark ettiğiniz an, 
insan sevmeye başlar.
İnsan en çok gözü yaşlı insanları sever nedense.



Görüntü

Zaten görüp görebileceğimiz bu kadardı.
Bir arpa boyu yol alamamıştık, 
zaten yollar da bir yere kadardı.
Rüzgarların peşine takılmaya kalkıştık üflesin diye yaralaramızdan, 
ne yetişebildik ne de tutunabildik. 
Olsundu, başarıya ramak kalsındı ama sonuca ulaşılmasındı.
Halimiz harap, gözlerimiz kırmızı, 
Ellerde şarap fethedilsindi gecelerce lambası yanıp sönen o sokak.

Kimse unutmuş olamaz; daha dün gibi oynadığımız oyunların nasıl başlayamadığını. Bilakis hatırlatılıyor. Hep rekabete sürüklendik, hep bir başkaları mutlu olsun da sussun durumu söz konusuydu. Olsundu, çocuktuk, o zamanlar öyleydik. Hayır, kirlenmedi dünya, zaten hiç kirlenmeyecekti. Kirli olan hep insanlardı. Bu yüzdendir insanları sevemeyişim.
Ablam hep tembih ederdi kirlenmemem için, acaba düşüncelerime mi diyordu yoksa sadece titiz miydi? 
Sorulması gereken o kadar soru ve o kadar az insan var ki cevabından doğruluğunu sorgulamayarak şüphe etmeyeceğim. 
Bazen çok gri bir güne uyanırsın. O, denizin üstünde en güzel seken taş grisine. Biraz eğimli at ki daha çok seksin, biraz daha çabala ki daha ileriye ulaşsın, biraz da kuvvet kat işin içine, sonra değme keyfime. 
Ta ki gücünün bittiği ana, taşın son hamlesine kadar. 
İşte hayat tam da böyle, her yerde karabulutlar.

Sabahın en ücra saatinde gelirler hale, seçerler seni en soluk kalabalıktan kobay ol diye hayatlarına.
Diyorum ki; 'bir türlü kurtulamıyoruz şu karanlıktan’ ,
Hayıflanmayı bırak halbuki saygı duyardım ben akşamüstlerine.
‘Çalış' derler sonra, çabala. 'Yeter artık' derler sus, ağlama.
Biraz eğilirsin biraz bükülürsün, biraz düşer biraz kalkarsın. 
Tanırsın, seni iten ellerin seni kaldırmaya yeltendiğini. 
Zaman geçer atarlar seni denize, sek diye yalnız başına. 
Yılan bulup sarılmak tek görevindir o sırada. 
Yosunlanmış, pis bir yılan. 
‘Kirlenme' demişti ablam.
Nafile. 
Herşey karardı.
Zaten görüp görebileceğimiz bu kadardı.
Bir arpa boyu yol alamamıştık, 
zaten yollarda bir yere kadardı.

Söz


LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...