Hikaye

Bu kelimelerin her biri cesaret üzerine olması gerekiyordu 
fakat pek cesaret edemeyeceğim.
Pek cesaret edemeyeceğim konular hakkında da yazmak istiyorum. 
Yok. Cesaret edemeyeceğim. 
Derin mevzulara girmek istiyorum da, işin ucunda boğulmak var.
Boğulmak istemiyorum.
Kendimi yeniden kaybedeceğim bir aşk istiyorum, 
bu sefer martılara simidi beraber atmak için ama işin ucunda dağılmak var.
Dağılmak sorun değil de arkamı toplayanı kaybetmek istemiyorum.
Durumlar diyorum, çok vahim. 
Ellerimin üşümesinden de sıkıldım, çayla ısıtmak istemiyorum.
İnsanlarla bir olalım diyorum bazen ama gittiklerinde benden çalsınlar istemiyorum.
Yani, eksik kalmak istemiyorum. 
Zaten boşluklarımızın bol olduğu dünyalarda yaşıyoruz.
( Evet, dünyalar birkaç tanedir. )
Ağlamak için sevdiklerinin uykuya dalmasını beklediğin zaman yetişkin oluyorsun. 
Böyle yetişmeyelim diyorum.
Ne çok şey istemiyorum. Zaten, insanlar ne istediğinden çok ne istemediğini bilmeli.
Bi ara elmaya çok anlamlar yüklediğimi biliyorum.
Hikayeler anlatalım istiyorum insanlara, mutluluğu çağrıştıran. 
Ne çok severim hikayeleri, nasıl da ısıtır insanın içini.
E biraz huzur şart tabi. 
Tekneler diyorum, martısız bir şeye benzemiyorlar.
Ben "hikayeli" insanları çok seviyorum ve dün, onlardan biri ile tanıştım.
Sana sesleniyorum.
Hikayemin yarım kalmasını istemiyorum.

M.Erdem-Sevmek icin


Tavsiye

Size tavsiyeler vermeye kalkışmak istemem, hiç huyum değildir ama 'güvenmeyin', birisi birisine neden güvensin ki hem. Çok ayıp, çok kırıcı. Güvenmek nedir ki, küfür gibi.
Halbuki karakterimin bir numaralı özelliğidir güvenilir olmak. Bu cümleyi yazarken gözüme "güvendik" adında bir tercüme bürosu takılıyor. Acaba kime demek istemiş?
Tercüme hatası vardır, eminim. Görmek istemediklerimi mi gösteriyor hayat bana, yoksa bilinçaltıma işle(n)miş özgüvensizliğin bir oyunu mu bu? Algıda seçicilik ?
Size tavsiyeler vermeye kalkışmak istemem, hiç huyum değildir ama 'düşünmeyin',
baya sinirleniyorsunuz ve sinir her istenmeyen düşünceleri birlikte getiriyor. Kısır bir döngü anlayacağınız, sonucuna ulaşamayacağımız olan.
"Ben"le aram bu aralar ceyran yapması için açılmış pencereler gibi. Demek istediğim, zorla olmuyor. Hava durumu elvermiyorsa istediğin kadar pencere aç, bir işe yaramıyor. İşin kısası, limoniyiz.
"Ben" anladıysa, ben anladım, siz de anlayın işte.
Söz vermeye kalkışanlar da var bu aralar çevremde, dokunmadan huzur bulamayanlar,
öpüşmeden cinselliğe girişenler, kadrosuz eleman olup vasıfsız gibi oradan oraya koşuşturanlar
-bu arkadaşlara tavsiyem; "düşünmeyin" -, yalnızlıklarına dayanamayıp aşık olduğunu sananlar
-bu arkadaşlara tavsiyem; "güvenmeyin" -, günün her saatinde çalışmak zorunda olduğunu hissedenler
-sizler hayatı unutuyorsunuz, unutmayın -, annesini kaybedenler ki bu insanlar annelerini keşke lunaparkta kaybetmiş olsalar ve ne komiktir ki binbir türlü yalanlarla binbir türlü olayları atlatan hocalar.
Yani hayatımızın sahneleri dönme dolabın zirvesinde öpüşmeye benzemiyor. Günün yorgunluğunu atmak için tekneyle açılmaya da benzemiyor. Bu kadar pembe değil yaşananlar.
Beyaz dış cepheli, mavi panjurlu penceresi olup birbirini takip eden sade yazlık evler gibi de değil, içinde huzuru barındıran.
Kolay gelir veya gelmez, yaptıklarınızdan ve dediklerinizden pişman olmayın yeter.
Çünkü, pişmanlık düşündürür ve düşünürseniz neler olabileceğini tahmin edebilirsiniz.
Size tavsiyeler vermeye kalkışmak istemem, hiç huyum değildir.
Gerçekten...

Flaws

Kırmızı

Ucuz bir kalem,
Küçük bir not,
Mavi bir kağıt
Sen,
Unutulmamışsın 

Kırılmış bir kalem
Okunmuş bir not
Yırtılmış mavi, yeşil olmuş
Sen,
Unutulmamışsın.

Bir akşamüstü
İki kadeh şarabın tadı
-Kırmızı olmalı şarap-
Dudağından dudağıma değmiş,
Unutulmuş.
Sen,
Unutulmamışsın.

Viskiden, utanıp kızarmışsın.
Ağzında kelimeler yuvarlanır,
-Seni istiyorum denmeli, o an-
Kulağımdaki mayhoş ses,
Unutulmuş.
Sen,
Unutulmamışsın.

Moon


Dene

Açıkçası ne sonbahardan ne kıştan zerre haz etmiyorum.
Gezeceksem de seyahat edeceksem de ille de yaz olacak. 
İklime bile inat edebilirim anlayacağın. Hatta hırka giymek zorunda olduğumda mutsuz olurum.
Sırf şu koca botların bağcıklarını bağlamamak için eve kapandığım koca bir hafta oldu.
En sevdiğim içecek kahve değil, ekşi limonata. Limonatayı da sadece yazın içerim.
Sıcak havalarda yediğimden de içtiğimden de daha çok keyif alırım.
Yemek yerken birinin beni izlemesinden nefret ederim. Sanki yutkunmam bile yankılanıyormuş gibi gelir, asabileşirim. Çikolatamı paylaşmayı hiç sevmem. 

Ama bunların hiçbirini sana anlatmadım. Nedenini de yine sana hiç söylemediğim bir şeyle açıklayabilirim.
Sevmediğim şeyler, sevdiğim şeylerin yanında aile büyüğü gibi kalıyor evet ama şu hayattaki en büyük gayem de sevmediklerimi sevmek.
En azından denemek. Ben de sevmediklerime çok sevdiğim bir şeyi katıp, izlemeye karar verdim. 
"Şuraya bakar mısın? Sonbahar’da gezmek için değil de ne?
Şu şarkıyı da çalarız hem, keyfim geldi."

"Kar demek bere demek. Bere bana çok yakışıyor. Görürsün!"
"Hırka güzel icat, burun bu yahu, akıyor. Nereye sileceğiz başka?"
"Kahvenin mevsimi ol-maz!"

"Yemek yerken lokmanı en az 10 kere çiğneyeceksin, işte böyle. Komik bi’ şey yok."

"Çikolata yer misin?"

Cümleleri tanırsın da, maksadını ilk defa duyduğuna eminim. 

Şu memnuniyetsizliklerimin ucundan tutsan, sevmediklerimi sever miydim?
Kesinlikle.
Senin sevmediklerini sana sevdirebilir miydim?
Denerdim.
Yorulur muydum?
Hayır.
Yorulur muydun?
Belki.
Sabreder miydik?
Asla!

Clouds


Sen Aydınlatırsın Geceyi

Sağda solda haplar arıyorsun kütür kütür yemek için.
Önce yere bakıyorsun ayakların kesilmiş mi diye
sonra gök yüzüne bakıyorsun bulutlar yaklaşıyor mu diye..

Sen

Alttaki karede okunan şiir...

❝ yarayla alay eder yaralanmamış olan.
bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden.
sen çok daha parlaksın çünkü...
sen tüm göklerdeki yıldızların ilki,
sen aydınlatırsın geceyi. ❞
















LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...