Señora


Kimse kolay olacağını söylemedi. Neden söyleyeceklermiş ki hem?
 Ben de onlara söylemedim zaten, 
düşündüklerinden çok daha zor olduğunu.

Zavallı biriydim. Şimdi de öyleyim. 
Tek fark, küçükken zavallılığımı fark edemeyecek kadar aptalken, 
şimdi, zavallılığımı geçiştirebilecek kadar zekiyim. 
Çok uzaklara gitmiş olamam, hala da konuşuyorum.

Señora

Bilirim


Keskin söyleyişlerim vardır benim.
Sen de seversin bilirim.
Eskide kalmiş mutluluklarım..
Bitmeyen ümitlerim..
Geçmişte kalışlarım..
Özlemlerim..
Yağmuru dinleyişim vardır benim.
Sen de seversin bilirim.
Karanlıkta ağlayışlarım..
İnsanlardan kaçışlarım..
Sahte gülümsemelerim ve
Sahte dostlarım.
Yanlızlığı sevişim vardır benim.
Sen de seversin bilirim.
Başka bir sevişim vardır seni.
Sen de seversin bilirim.



Madem

“Senin kafan farklı çalışıyor” dediler hep. Çalıştığından bile emin değildim, öyle dediler.

Başka şeyler de söylediler; kimisi güzel buldu, 
kimisi zeki,
akamadım gönlünün sohbetine derken kimi fena vuruldu.
En iyi anlayan, -elinden gelse- daha fazla acı çekmeyeyim diye beni tüfekle vururdu.

Getiremedim hiçbir şeyin sonunu, “başarıyla” dedikleri şey neydi anlayamadım, çözemedim şu nabzı şerbeti bir türlü, yenemedim, kazanamadım, bazen gitmek istediğim oldu bırakamadım, bırakmak istediğim oldu sıyrılamadım, bakın; insanın, kendi hislerinden istediği an kurtulamaması korkunç. 

En iyi yapabildiğim bir şey bulamadım, ben sevemedim bile yine o aşina olamadığım “başarıyla”, denedim de yazıktır hakkıma ama olduramadımsa neye faydası vardı değil mi? Herkes iyiydi, herkes güzel, herkes haklı, ben hep kalan oldum da safi “yalnız” kısmı yordu. Ona da karşı geldim, her şeye karşı gelirdim, herkes boştu.

Bazen doluya sığamadım, en çok ona darıldım, yer yoktu kabulüm de benim canım neydi ki açıkta bırakıldım? 

Madem






Bitti


Aralık vazgeçmek için en iyi ay. Karar vermek için ve artık olmayacağını anlamak için de öyle. Bu yüzden sana ve sana dair herşeye veda etmeye karar verdim. Boşuna dememiş adam "güzel şeyler pat diye olur, bu kadar bekletmez" diye. Artık beklemenin, olacağını umut etmenin anlamı da yok. Bitsin.

Bugün birşeyi farkettim. Kalplerimiz arasında çok uzak bir mesafe var. Sen başka bir yerdesin. Sözcüklerin cümlelerin başka bir yöne meyyal. İşin tuhafı sen bile bilmiyorsun nereye ya da neye meylin olduğunu. Oysa ben biliyorum kendimi. Sana olan yakınlığımın bir anda sırf senin yüzünden uçup gittiğini. Bu yüzden de vazgeçiyorum senden. Artık elini uzatsan da yakınımda dursan da hiç ama hiç anlamı yok. Bitti.

Ben kendime yeni bir hayat çiziyorum dostum. Ve artık içinde sen yoksun. Kırgın mıyım? Hiç değilim. Biraz hayal kırıklığı var, o kadar da olur artık. Ama en fenası şaşkınım. Senin bir uzak bir yakın duruşundan yorgun ve bitkinim. Senin duvarına çarpa çarpa paramparça olmaktan bıkmışım. Şimdi o parçaları alıp sessiz bir köşede birleştirmek için gidiyorum. Biliyorum bu bitecek ve geçecek. Daha iyi olacak herşey. Sandığım kadar da zor olmayacak, bunu da biliyorum. Ve senin ne hissedeceğinin artık önemi yok.

Herkes alışır birilerinin yokluğuna. Kimse, biri gitti diye ölmez. Sen de ölmeyeceksin. Merhaba diyeceksin, kelimelerin buz gibi bir duvara çarpacak, şaşıracaksın ama ölmeyeceksin. Yüzün düşecek gülümsemediğim için, ama inan bana ölmeyeceksin. Düşüneceksin düşüneceksin ve kendinde hiç bir kusur bulamayacaksın. Benim dengesiz olduğuma karar vereceksin. "Canın sağ olsun" diyeceğim ama yemin olsun ki en ufak bir açıklama bile yapmayacağım. Çünkü açıklasam bile umursamayacağını ya da en azından öyle görüneceğini bileceğim. İşte tüm bu duvarlar, umursamazlıklar yüzünden hayatından gidiyorum.

Ben Ölmeden Önce                                                                       



Salep


Eskileri özledim bugünlerde. Çocukluğumu, çocuk olmayı. Ne çabuk geçiyor zaman. Daha dün lise koridorlarında gezerken şimdi 2 sene olmuş üniversite denen yere gireli. Dünya gibi zamanı da durduramıyor insan.

Olsun..

Şuan okuduğum kitabı ağır ağır okumam gerektiği için bir öykü kitabıyla da buna eşlik ediyorum. Şarkılar, geceme eşlik eden salebim, beğendiğim şiir, yazı ve sözlerle dolu blogum, uykusuzluğum, yalnızlığım ve özlemini duyduğum çocukluğum. Şuan yanımda olmayan sevdiklerim geliyor aklıma arada. İstesem de yanımda olamayacak olan herşeyim dediğim insanlar. Bilinmezliğin ve sonsuzluğun diyarındalar şimdi. Umarım büyüdükçe onlara kavuşma vaktim de yaklaşıyordur. Çünkü bu boş hayat tatmin etmiyor beni. Boşluklar içinde büyümeyi kim sever ki? 

Nadir

Nadir anlatırdım, bilen bilirdi. 

“Kendini mutsuz etmekten vazgeç, şu ana odaklan, ona odaklan, bir kere olsun kötü sonu düşünme” demişti, en iyi arkadaşımdı, her zaman haklıydı. 

İçimden; “Olmayacağını biliyorum, tadını çıkaracağıma söz verdim sadece” diye geçirişimin üçüncü sevmekten dişlerimin sızladığı saatinde dağıttım ortalığı, benim olmayan bir şeyin, benim’miş’ gibi yapamayışımın şu yaşıma geldiğim yılında, çünkü ben de böyle bir insandım; bok ettikçe haz aldım, ‘madem öyle işte böyle’ rest tepesine bayrağı yine ben çektim.Bütün bu imkansızlıklar çerçevesinde, aslında sebep çok basit. 
Sevmenin, ne yazıktır ki bir ‘yeterince’si var bebeğim ve o, seni yeterince sevmiyor. 

(Ne kadar değersiz hissettiğimi tasvir edecek bir değer bile bulamıyorum. Sahiplenilmemek ne kötü) 

İç sesim saçımı gerçeklerle okşarken, ben, onun karşısında küçüldükçe küçülüyordum. Ne yapayım, seviyordum. 
Bana yoluma gitmekten başka çare bırakmayışının beşinci belki de onuncu üzgün cümlesinde “Nereye gidiyorsun ya” yerine “Gitme” demesi gerektiğini biliyor, lakin beni ‘yeterince’ sevmiyordu.

(Kimseyi, gülümseyerek ağlayacak kadar çok sevmeyin) 

Bu kadar zor olmamalıydı, böyle gitmezdi biliyorduk, biliyordu, “başkalarıyla takılacağım artık, bıktım senden, kurtulursun işte rahat edersin” dediğimde alaycı ve son derece bizden emin bir mutlulukla “Sen yapamazsın öyle şeyler” demekten geri kalmıyor, duymaya ihtiyacım olanları söylemiyordu. 
Asla söylemeyecekti. 

Nadir ağlardım, bilen bilirdi. 

“Geldiğinde her şey farklı olacak, bak göreceksin, sana bu kadar yakın olduğunda o da fark edecek, siz kopamazsınız” demişti, kardeşimdi, kahvemi yudumlarken buna gönülden inanışımın ertesi gününde mahvettim her şeyi. Böyle bir insandım, yapacak bir şey yoktu. Benim’miş’ gibi yapamadıkça hırçınlaşmalarım ve tekme tokat dalmak isteyişlerimin ardındaki o ‘çok’ olan lanet duygu, tadını çıkarmama izin vermiyordu. 
Ben, belki hala umut ettiğimden, belki de yapmam gereken her şeyi yapmış olmanın verdiği saçma rahatlıkla onu tamamen bitirebildiğimde, o çok sevdiğim şapşal bakışlarının karşısında kararımdan caymamak için her şeyi yapmaya devam ediyordum. 

O, beni kaybedeceğini biliyordu; hiçbir şey yapmıyordu. 

Emindim, sevmenin bir yeterincesi vardı, beni yeterince sevmiyordu.


Kasvetli bir pazar öğleden sonrasına yakışan şarkı.





Kısacası


Bir arkadaşım terk edilmişti. Bir insan nasıl terk edilir yahu? İnsan insana bunu yapmaz, yapmamalı. Ben yine sanki hiç terk edilmemiş gibi yaşıyordum. Yani sonuç olarak her şey bana anlatılıyordu. Bunu da dinlemek zorundaydım. Bir şeyi yapmak zorunda olmak kötüdür.

Ayrılıklar konusunda klasik kalıplar her zaman iş yapar. Zaten sen kimin arkadaşıysan genelde o haklıdır. Bunu unutma ve o kanaldan yürüyebildiğin kadar yürü. Kız geri dönerse ve arkadaşın kabul ederse bunlar unutulur. Karşı tarafı savunmak da salaklık olacaktır. Objektif arkadaşları kimse sevmez. Genel olarak atasözlerini çok seven ama benimseyemeyen insanların oluşturduğu bir toplumuz.    Kısacası : Dost acı söylemez. Ben söylerim.




LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...