Bir sigara daha ?
Baktım olacak gibi değil bu yangınla başa çıkmak,
dedim, bir sigara daha yakalım.
Almaz mıydınız?
Çayla da iyi gider.
İyi de çay samimiyettir, ben değilim.
Çay sıcaktır genelde, ben üşüyorum.
Ve gariptir ki ben yanıyorum.
Kimim ben?
Soruyorum size.
Ah diye haykırasım var, e yanıyorum sonuçta.
Küllerimi size emanet etmek isterim.
İstiyorum.
Olur mu öyle şey, olmaz.
Olur diyen olur da, olmaz öyle şey.
Ama bu, kendime ihanet olur.
Üfleyin küllerimi kokmasın, rahatsız etmesin insanları,
aşk bulaştırmasın, öksürmesinler, boğazları yakmasın.
Yutkunabilsin insanlar.
Ben yapamadım.
Bir sigara daha ?
Kahveyle de iyi gider.
Şu bilim adamlarına söyleyin teknolojiye ayak uydursunlar.
Kavuşmayı bulsunlar, kılıfına uydursunlar.
Boş oturmasınlar, sinirlerimi hoplatmasınlar.
Biraz daha kavuştursunlar, acıklı hikayeler artık son bulsun.
Beni ciddiye almayın sizi gidi hırsızlar, öyle beylik laflara da kalbim tok.
Dışarı çıkmadan önce cep fermuarlarını kapatan insanlardan korkmasınlar.
Bunun ucu bucağı yok.
Anlatamam ben sana kimim ben, bilemem aşkımın kaçıncı alevi.
Öyle bir hayat ki bu herkese ayak uyduramam.
Ben anlatamam size hayat nedir yani.
Öyle bir renk ki bu yalnızlığın simgesi...
Eğer yalnızsanız, söylemeyin bana, kaldıramam.
Artık dayanamam.
Bir sigara daha baba,
bir sigara daha ister miydin?
Gitsem Diyorum
Parantez
Bu, bir bildiri, bir manifesto, bir başkaldırı! (Hayır, küçük bir hikaye...)
Bir rüzgar her şekilde esebilir. (Hakkıdır bu onun.) Çok güçlü olursa, devirebilir ağaçları. Biraz daha güçlenirse, tutar kolundan bir insanı, uçurur okyanusun öbür ucuna.
(Kabul, belki bu kadarına hakkı yoktur onun.) Estikçe ve gürledikçe, aştıkça dağları ve vardıkça adsız vadilere, daha da büyür, kocaman olur, kendini tanır, gücünü tanır, çarpıştığı sayısız bulutu tanır.
İşte bir insanın hikayesi de böyle başlar.
Eser bir rüzgar, çarpar oraya buraya, durulur bir müddet ve sonra ebediyen yok olur!
Ne söylediğimizin bir önemi var mı gerçek karşısında? İyimserlik, umutsuz bir çaba değil mi? (Bir parantez içini bile hak etmiyor bu varsayım!)
İyi çocuklar, korkaktır. İyi insanlar da öyledir. Hatta iyilik, iyiliğin ta kendisi korkaklıktır! (Tüm korkaklıklara ölüm!)
Vahşice bir kana susamışlık ve bastırılmış güdüler... (Bizden bahsediyor beyler, bizden!)
Bir gece yarısı kim bilebilir ki kapınızın çalınacağını? Camınızın indirileceğini peki? Kesilen telefon hatları (ve ses telleri) aynı sessizliğe gebedir.
Her şey aynı gibidir. (Ayna kullanmazsanız eğer...)
Mutluluk. (Ölme isteğinin geçmesi.) Mutsuzluk. (Ölme isteğinin geri gelmesi.) Gerçek. (Ölüm.)
Parantez. ( )
Cok Sevdim-Cem
Bir rüzgar her şekilde esebilir. (Hakkıdır bu onun.) Çok güçlü olursa, devirebilir ağaçları. Biraz daha güçlenirse, tutar kolundan bir insanı, uçurur okyanusun öbür ucuna.
(Kabul, belki bu kadarına hakkı yoktur onun.) Estikçe ve gürledikçe, aştıkça dağları ve vardıkça adsız vadilere, daha da büyür, kocaman olur, kendini tanır, gücünü tanır, çarpıştığı sayısız bulutu tanır.
İşte bir insanın hikayesi de böyle başlar.
Eser bir rüzgar, çarpar oraya buraya, durulur bir müddet ve sonra ebediyen yok olur!
Ne söylediğimizin bir önemi var mı gerçek karşısında? İyimserlik, umutsuz bir çaba değil mi? (Bir parantez içini bile hak etmiyor bu varsayım!)
İyi çocuklar, korkaktır. İyi insanlar da öyledir. Hatta iyilik, iyiliğin ta kendisi korkaklıktır! (Tüm korkaklıklara ölüm!)
Vahşice bir kana susamışlık ve bastırılmış güdüler... (Bizden bahsediyor beyler, bizden!)
Bir gece yarısı kim bilebilir ki kapınızın çalınacağını? Camınızın indirileceğini peki? Kesilen telefon hatları (ve ses telleri) aynı sessizliğe gebedir.
Her şey aynı gibidir. (Ayna kullanmazsanız eğer...)
Mutluluk. (Ölme isteğinin geçmesi.) Mutsuzluk. (Ölme isteğinin geri gelmesi.) Gerçek. (Ölüm.)
Parantez. ( )
Cok Sevdim-Cem
Bilemedim
Kapalı bir güne uyanmanın tek olumlu yanı,
gün içinde yağmurun yağma umuduyla yaşamak olmalı.
Bir de yağarsa deme keyfime.
Keyif diyorum ama yalnış anlaşılmasın, bildiğiniz huzuru bulma telaşı.
İnsanları en iyi anlama yolu, aktif bir dinleme evresinden geçer.
Yalnış sularda yüzüyorum yine, pardon.
Suç bende, yine anlayamayacağınız şeyler anlatmaya başlıyorum, kızdım kendime.
Doğum günümü anımsıyorum, daha ilk olan işte, hikayemi anlatmışımdır.
Bir şaplak attılar bana, sen bir ağla bir ağla, ayaklarımdan tutmuşlar, küçük bir çocuğa vuruyorlar. Gel de sinirlenme. Anneme bakıyorum bir yandan, rahatlamış, bir yandan gülüyor.
İçimden nasıl küfür ediyorum sorma, halbuki küfürden de anlamam.
Annemin kucağına veriyorlar beni. Hemen kucağına alıyor annem, sevgiyle sarıyor annem,
yüzünde o rahatlamış gülümseme yine. Ah annem...
Baktım gözünden yaşlar kafama damlıyor. Ses çıkarmıyorum, susmuşum o sıra,
ağlamama dayanamadığındandır diye geçiriyorum aklımdan.
Sonra, biraz daha yerleştiriyorum kafamı boynuna,
elim bir parmağını tutmuş, sevgiye boğuluyorum ya, nasıl huzurluyum.
Huzurluyum diyorum ama yalnış anlaşılmasın, yo yo bildiğin huzurluyum, yeni doğmuş gibi.
De(ğ)me keyfime.
Kapının camından babam bizi seyrediyor, ne telaşlı diyorum bu adam, yorgun babam, umutlu babam. Bunlar, yüzünden okunmuyor ama bir yaş daha büyümüşüm sonuçta, anlarım ben diyorum.
Şaplağı atan doktora sonra değineceğiz.
İzin vermediler, o doktora söyleyeceklerim olsun isterdim.
Jason-Photo
gün içinde yağmurun yağma umuduyla yaşamak olmalı.
Bir de yağarsa deme keyfime.
Keyif diyorum ama yalnış anlaşılmasın, bildiğiniz huzuru bulma telaşı.
İnsanları en iyi anlama yolu, aktif bir dinleme evresinden geçer.
Yalnış sularda yüzüyorum yine, pardon.
Suç bende, yine anlayamayacağınız şeyler anlatmaya başlıyorum, kızdım kendime.
Doğum günümü anımsıyorum, daha ilk olan işte, hikayemi anlatmışımdır.
Bir şaplak attılar bana, sen bir ağla bir ağla, ayaklarımdan tutmuşlar, küçük bir çocuğa vuruyorlar. Gel de sinirlenme. Anneme bakıyorum bir yandan, rahatlamış, bir yandan gülüyor.
İçimden nasıl küfür ediyorum sorma, halbuki küfürden de anlamam.
Annemin kucağına veriyorlar beni. Hemen kucağına alıyor annem, sevgiyle sarıyor annem,
yüzünde o rahatlamış gülümseme yine. Ah annem...
Baktım gözünden yaşlar kafama damlıyor. Ses çıkarmıyorum, susmuşum o sıra,
ağlamama dayanamadığındandır diye geçiriyorum aklımdan.
Sonra, biraz daha yerleştiriyorum kafamı boynuna,
elim bir parmağını tutmuş, sevgiye boğuluyorum ya, nasıl huzurluyum.
Huzurluyum diyorum ama yalnış anlaşılmasın, yo yo bildiğin huzurluyum, yeni doğmuş gibi.
De(ğ)me keyfime.
Kapının camından babam bizi seyrediyor, ne telaşlı diyorum bu adam, yorgun babam, umutlu babam. Bunlar, yüzünden okunmuyor ama bir yaş daha büyümüşüm sonuçta, anlarım ben diyorum.
Şaplağı atan doktora sonra değineceğiz.
İzin vermediler, o doktora söyleyeceklerim olsun isterdim.
Jason-Photo
Hikaye
Bu kelimelerin her biri cesaret üzerine olması gerekiyordu
fakat pek cesaret edemeyeceğim.
Pek cesaret edemeyeceğim konular hakkında da yazmak istiyorum.
Yok. Cesaret edemeyeceğim.
Derin mevzulara girmek istiyorum da, işin ucunda boğulmak var.
Boğulmak istemiyorum.
Kendimi yeniden kaybedeceğim bir aşk istiyorum,
bu sefer martılara simidi beraber atmak için ama işin ucunda dağılmak var.
Dağılmak sorun değil de arkamı toplayanı kaybetmek istemiyorum.
Durumlar diyorum, çok vahim.
Ellerimin üşümesinden de sıkıldım, çayla ısıtmak istemiyorum.
İnsanlarla bir olalım diyorum bazen ama gittiklerinde benden çalsınlar istemiyorum.
Yani, eksik kalmak istemiyorum.
Zaten boşluklarımızın bol olduğu dünyalarda yaşıyoruz.
( Evet, dünyalar birkaç tanedir. )
Ağlamak için sevdiklerinin uykuya dalmasını beklediğin zaman yetişkin oluyorsun.
Böyle yetişmeyelim diyorum.
Ne çok şey istemiyorum. Zaten, insanlar ne istediğinden çok ne istemediğini bilmeli.
Bi ara elmaya çok anlamlar yüklediğimi biliyorum.
Hikayeler anlatalım istiyorum insanlara, mutluluğu çağrıştıran.
Ne çok severim hikayeleri, nasıl da ısıtır insanın içini.
E biraz huzur şart tabi.
Tekneler diyorum, martısız bir şeye benzemiyorlar.
Ben "hikayeli" insanları çok seviyorum ve dün, onlardan biri ile tanıştım.
Sana sesleniyorum.
Tavsiye
Size tavsiyeler vermeye kalkışmak istemem, hiç huyum değildir ama 'güvenmeyin', birisi birisine neden güvensin ki hem. Çok ayıp, çok kırıcı. Güvenmek nedir ki, küfür gibi.
Halbuki karakterimin bir numaralı özelliğidir güvenilir olmak. Bu cümleyi yazarken gözüme "güvendik" adında bir tercüme bürosu takılıyor. Acaba kime demek istemiş?
Tercüme hatası vardır, eminim. Görmek istemediklerimi mi gösteriyor hayat bana, yoksa bilinçaltıma işle(n)miş özgüvensizliğin bir oyunu mu bu? Algıda seçicilik ?
Size tavsiyeler vermeye kalkışmak istemem, hiç huyum değildir ama 'düşünmeyin',
baya sinirleniyorsunuz ve sinir her istenmeyen düşünceleri birlikte getiriyor. Kısır bir döngü anlayacağınız, sonucuna ulaşamayacağımız olan.
"Ben"le aram bu aralar ceyran yapması için açılmış pencereler gibi. Demek istediğim, zorla olmuyor. Hava durumu elvermiyorsa istediğin kadar pencere aç, bir işe yaramıyor. İşin kısası, limoniyiz.
"Ben" anladıysa, ben anladım, siz de anlayın işte.
Söz vermeye kalkışanlar da var bu aralar çevremde, dokunmadan huzur bulamayanlar,
öpüşmeden cinselliğe girişenler, kadrosuz eleman olup vasıfsız gibi oradan oraya koşuşturanlar
-bu arkadaşlara tavsiyem; "düşünmeyin" -, yalnızlıklarına dayanamayıp aşık olduğunu sananlar
-bu arkadaşlara tavsiyem; "güvenmeyin" -, günün her saatinde çalışmak zorunda olduğunu hissedenler
-sizler hayatı unutuyorsunuz, unutmayın -, annesini kaybedenler ki bu insanlar annelerini keşke lunaparkta kaybetmiş olsalar ve ne komiktir ki binbir türlü yalanlarla binbir türlü olayları atlatan hocalar.
Yani hayatımızın sahneleri dönme dolabın zirvesinde öpüşmeye benzemiyor. Günün yorgunluğunu atmak için tekneyle açılmaya da benzemiyor. Bu kadar pembe değil yaşananlar.
Beyaz dış cepheli, mavi panjurlu penceresi olup birbirini takip eden sade yazlık evler gibi de değil, içinde huzuru barındıran.
Kolay gelir veya gelmez, yaptıklarınızdan ve dediklerinizden pişman olmayın yeter.
Çünkü, pişmanlık düşündürür ve düşünürseniz neler olabileceğini tahmin edebilirsiniz.
Size tavsiyeler vermeye kalkışmak istemem, hiç huyum değildir.
Gerçekten...
Flaws
Halbuki karakterimin bir numaralı özelliğidir güvenilir olmak. Bu cümleyi yazarken gözüme "güvendik" adında bir tercüme bürosu takılıyor. Acaba kime demek istemiş?
Tercüme hatası vardır, eminim. Görmek istemediklerimi mi gösteriyor hayat bana, yoksa bilinçaltıma işle(n)miş özgüvensizliğin bir oyunu mu bu? Algıda seçicilik ?
Size tavsiyeler vermeye kalkışmak istemem, hiç huyum değildir ama 'düşünmeyin',
baya sinirleniyorsunuz ve sinir her istenmeyen düşünceleri birlikte getiriyor. Kısır bir döngü anlayacağınız, sonucuna ulaşamayacağımız olan.
"Ben"le aram bu aralar ceyran yapması için açılmış pencereler gibi. Demek istediğim, zorla olmuyor. Hava durumu elvermiyorsa istediğin kadar pencere aç, bir işe yaramıyor. İşin kısası, limoniyiz.
"Ben" anladıysa, ben anladım, siz de anlayın işte.
Söz vermeye kalkışanlar da var bu aralar çevremde, dokunmadan huzur bulamayanlar,
öpüşmeden cinselliğe girişenler, kadrosuz eleman olup vasıfsız gibi oradan oraya koşuşturanlar
-bu arkadaşlara tavsiyem; "düşünmeyin" -, yalnızlıklarına dayanamayıp aşık olduğunu sananlar
-bu arkadaşlara tavsiyem; "güvenmeyin" -, günün her saatinde çalışmak zorunda olduğunu hissedenler
-sizler hayatı unutuyorsunuz, unutmayın -, annesini kaybedenler ki bu insanlar annelerini keşke lunaparkta kaybetmiş olsalar ve ne komiktir ki binbir türlü yalanlarla binbir türlü olayları atlatan hocalar.
Yani hayatımızın sahneleri dönme dolabın zirvesinde öpüşmeye benzemiyor. Günün yorgunluğunu atmak için tekneyle açılmaya da benzemiyor. Bu kadar pembe değil yaşananlar.
Beyaz dış cepheli, mavi panjurlu penceresi olup birbirini takip eden sade yazlık evler gibi de değil, içinde huzuru barındıran.
Kolay gelir veya gelmez, yaptıklarınızdan ve dediklerinizden pişman olmayın yeter.
Çünkü, pişmanlık düşündürür ve düşünürseniz neler olabileceğini tahmin edebilirsiniz.
Size tavsiyeler vermeye kalkışmak istemem, hiç huyum değildir.
Gerçekten...
Flaws
Kırmızı
Ucuz bir kalem,
Küçük bir not,
Mavi bir kağıt
Sen,
Unutulmamışsın
Kırılmış bir kalem
Okunmuş bir not
Yırtılmış mavi, yeşil olmuş
Sen,
Unutulmamışsın.
Bir akşamüstü
İki kadeh şarabın tadı
-Kırmızı olmalı şarap-
Dudağından dudağıma değmiş,
Unutulmuş.
Sen,
Unutulmamışsın.
Viskiden, utanıp kızarmışsın.
Ağzında kelimeler yuvarlanır,
-Seni istiyorum denmeli, o an-
Kulağımdaki mayhoş ses,
Unutulmuş.
Sen,
Unutulmamışsın.
Moon
Küçük bir not,
Mavi bir kağıt
Sen,
Unutulmamışsın
Kırılmış bir kalem
Okunmuş bir not
Yırtılmış mavi, yeşil olmuş
Sen,
Unutulmamışsın.
Bir akşamüstü
İki kadeh şarabın tadı
-Kırmızı olmalı şarap-
Dudağından dudağıma değmiş,
Unutulmuş.
Sen,
Unutulmamışsın.
Viskiden, utanıp kızarmışsın.
Ağzında kelimeler yuvarlanır,
-Seni istiyorum denmeli, o an-
Kulağımdaki mayhoş ses,
Unutulmuş.
Sen,
Unutulmamışsın.
Moon
Dene
Açıkçası ne sonbahardan ne kıştan zerre haz etmiyorum.
Gezeceksem de seyahat edeceksem de ille de yaz olacak.
İklime bile inat edebilirim anlayacağın. Hatta hırka giymek zorunda olduğumda mutsuz olurum.
Sırf şu koca botların bağcıklarını bağlamamak için eve kapandığım koca bir hafta oldu.
En sevdiğim içecek kahve değil, ekşi limonata. Limonatayı da sadece yazın içerim.
Sıcak havalarda yediğimden de içtiğimden de daha çok keyif alırım.
Yemek yerken birinin beni izlemesinden nefret ederim. Sanki yutkunmam bile yankılanıyormuş gibi gelir, asabileşirim. Çikolatamı paylaşmayı hiç sevmem.
Ama bunların hiçbirini sana anlatmadım. Nedenini de yine sana hiç söylemediğim bir şeyle açıklayabilirim.
Sevmediğim şeyler, sevdiğim şeylerin yanında aile büyüğü gibi kalıyor evet ama şu hayattaki en büyük gayem de sevmediklerimi sevmek.
En azından denemek. Ben de sevmediklerime çok sevdiğim bir şeyi katıp, izlemeye karar verdim. "Şuraya bakar mısın? Sonbahar’da gezmek için değil de ne?
Şu şarkıyı da çalarız hem, keyfim geldi."
"Kar demek bere demek. Bere bana çok yakışıyor. Görürsün!"
"Hırka güzel icat, burun bu yahu, akıyor. Nereye sileceğiz başka?"
"Kahvenin mevsimi ol-maz!"
"Yemek yerken lokmanı en az 10 kere çiğneyeceksin, işte böyle. Komik bi’ şey yok."
"Çikolata yer misin?"
Cümleleri tanırsın da, maksadını ilk defa duyduğuna eminim.
Şu memnuniyetsizliklerimin ucundan tutsan, sevmediklerimi sever miydim?
Kesinlikle. Senin sevmediklerini sana sevdirebilir miydim?
Denerdim. Yorulur muydum?
Hayır. Yorulur muydun?
Belki. Sabreder miydik?
Asla!
Clouds
Gezeceksem de seyahat edeceksem de ille de yaz olacak.
İklime bile inat edebilirim anlayacağın. Hatta hırka giymek zorunda olduğumda mutsuz olurum.
Sırf şu koca botların bağcıklarını bağlamamak için eve kapandığım koca bir hafta oldu.
En sevdiğim içecek kahve değil, ekşi limonata. Limonatayı da sadece yazın içerim.
Sıcak havalarda yediğimden de içtiğimden de daha çok keyif alırım.
Yemek yerken birinin beni izlemesinden nefret ederim. Sanki yutkunmam bile yankılanıyormuş gibi gelir, asabileşirim. Çikolatamı paylaşmayı hiç sevmem.
Ama bunların hiçbirini sana anlatmadım. Nedenini de yine sana hiç söylemediğim bir şeyle açıklayabilirim.
Sevmediğim şeyler, sevdiğim şeylerin yanında aile büyüğü gibi kalıyor evet ama şu hayattaki en büyük gayem de sevmediklerimi sevmek.
En azından denemek. Ben de sevmediklerime çok sevdiğim bir şeyi katıp, izlemeye karar verdim. "Şuraya bakar mısın? Sonbahar’da gezmek için değil de ne?
Şu şarkıyı da çalarız hem, keyfim geldi."
"Kar demek bere demek. Bere bana çok yakışıyor. Görürsün!"
"Hırka güzel icat, burun bu yahu, akıyor. Nereye sileceğiz başka?"
"Kahvenin mevsimi ol-maz!"
"Yemek yerken lokmanı en az 10 kere çiğneyeceksin, işte böyle. Komik bi’ şey yok."
"Çikolata yer misin?"
Cümleleri tanırsın da, maksadını ilk defa duyduğuna eminim.
Şu memnuniyetsizliklerimin ucundan tutsan, sevmediklerimi sever miydim?
Kesinlikle. Senin sevmediklerini sana sevdirebilir miydim?
Denerdim. Yorulur muydum?
Hayır. Yorulur muydun?
Belki. Sabreder miydik?
Asla!
Clouds
Sen Aydınlatırsın Geceyi
Sağda solda haplar arıyorsun kütür kütür yemek için.
Önce yere bakıyorsun ayakların kesilmiş mi diye
sonra gök yüzüne bakıyorsun bulutlar yaklaşıyor mu diye..
Sen
Alttaki karede okunan şiir...
❝ yarayla alay eder yaralanmamış olan.
bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden.
sen çok daha parlaksın çünkü...
sen tüm göklerdeki yıldızların ilki,
sen aydınlatırsın geceyi. ❞
Önce yere bakıyorsun ayakların kesilmiş mi diye
sonra gök yüzüne bakıyorsun bulutlar yaklaşıyor mu diye..
Sen
Alttaki karede okunan şiir...
❝ yarayla alay eder yaralanmamış olan.
bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden.
sen çok daha parlaksın çünkü...
sen tüm göklerdeki yıldızların ilki,
sen aydınlatırsın geceyi. ❞
Dip
Bilmek istemeyeceğiniz yerdeyim,
ve ne acıdır ki; tükeniyor mürekkebi kalemimin..
ve ne acıdır ki; tükeniyor mürekkebi kalemimin..
Zamanı öldürmek suç mudur?
Hadi, vurun kelepçeleri, götürün, bir başka hücreye koyun!
Gözlerim kör..
Çoktan vazgeçtim..Dipteyim.
Nasıl bir yerdir, kimse bilmez. Sesleri duyuyor musunuz?
Çırpınışlarım onlar.
Hayır hayır, telaşa kapılmayın lütfen, birazdan unutursunuz.
Benim gibi bir suçluyu kimse umursamaz.
Mış gibi yapar hepsi.
O yüzden siz, sahte mutlulukların peşinden gidiniz ve daha fazla hayal kurunuz.
Çoktan vazgeçtim.. Dipteyim.
Beni ne sürükledi buralara bilir misiniz?
Evet, o saplantılı ruhum, çok düşünen beynim,
fazlasıyla kırılıp yok olan kalbim, kurtulamadığım geçmişim ve kendime duyduğum nefretim.
fazlasıyla kırılıp yok olan kalbim, kurtulamadığım geçmişim ve kendime duyduğum nefretim.
Çok mu klişe geldi ama anlayabileceğinizi sanmıyorum, yardım etmeye kalkışmayın.
O yüzden siz, yalnızlığı görmezden geliniz ve daha fazla oyun oynayınız.
‘Çok ağlamak ölüm getirir' derdi annem.
Ölüm de uğradı sokağıma, çınar da ağladı.
Hayat kısa..
Zamanı öldürmek lazım gözleri kör..
Durum
Durumum, aklıma düşmene 5 kala.
Şimdi, bir çayını daha içerim. Yapar mısın ?Müziği de kıstım, çay da geldi. Artık paylaş benimle sesini.
Eğer böyle yaşamaya devam edersek hep bi kaç "kıta"dan ibaret olacağız.
Bunu kim ister ki?
Ben seni "kıta"larda yaşatmak değil, kıtalar arası yaşamak istiyorum.
-Çay?
Kaybetme düşüncelerini küçükken aştım ben.
Ve din'i benden çocuklara bıraktım.
Durumum, karbonmonoksit kokan şehri beğenmemi bekleyenler gibi.
-Ben?
Ben gitsem iyi olacak, yolum uzun.
Kal demeni beklerdim.
Hoşca'kal'.
Black
Eylül
Aslında tam kendini deli gibi yapıp hiçbir şeyle uğraşılmayacak bir mevsim bu. Sonbahar.
Günlerdir çuval gibiyim, ordan oraya sürükleniyorum. Ama ne yaptın diye sorarsanız, hiç.
Hiç, yoktan iyidir diyip bu ayı geçirme planları yapıyorum.
Kitap okumuyor, film izlemiyor, gezmiyor, televizyondan uzak duruyor, internet başında hiçbir şey okumuyor, duruyorum. Tek yaptığım şey durmak. Bu konuda oldukça iyi olduğumu fark ettim bu yıl. En başarılı eylülümü geçiriyor çekyatın üstünde yıldız gibi parlıyorum adeta. Başıma o kadar saçma olaylar geldi ki durup bir düşünmeliyim dedim sanırım, aslında ben demedim, bilinçli bir şey değil bu yaptığım. Beynim kendini kapattı, resetleme ihtiyacı duydu ve ben de ona uyuyorum. Karşı koyup algılarımı açacak gücüm yok çünkü.
Alışkanlıklarımdan bile vazgeçtim, sabah uyanınca kahve içmiyor kahvaltı yapıyorum. Tam bir aydır aynı şarkıları dinliyor ve sıkılmıyorum. Yeni insanlarla tanışmıyor, çok konuşmuyorum. Dinlemek de istemiyorum kimseyi ama dinliyormuş gibi yapmak bu haldeyken çok kolay oluyor karşımdakileri de kıramıyorum işte, durup yüz ifadelerimi değiştiyor ve ‘aa gerçekten mi?’, ‘ya sen kesinlikle haklısın’ gibi yuvarlak cümleler kurup bu işten de sıyrılıyorum. Hakaret etmem gereken o kadar çok insan var ki etrafımda, yoruluyorum.
Çok çok yoruluyorum. Cümleler, hareketler, saygısızlıklar beni daha çok yoruyor. Yıkılma dönemindeki Osmanlı devleti gibiyim ve etrafımda beni kurtaracak zekada kimse yokmuş gibi geliyor. Kafam da çalışmıyor ki kendimi kurtarıyım. Kendime olan umursamazlığım beni dibe sürükler, daha da batarım gibi hissediyorum. Yalnız değilim, yalnız kalmak istiyorum. Yıllardır yanımda sandığım insanlardan gördüklerime tepkisiz kalmak için yalnız kalıp delirmeliyim. En azından bir süre için. Gerçek olan hikayeler yazıp insanları rezil etme isteğine engel olmalıyım.
Ben kötü biri değilim sadece çıkış noktam yok. Yeni hikayeler yazacak kalemim yok. Kapattığım kapıları yeniden açacak gücüm de yok. Karanlıkta kayboldum, oturdum, kimsenin kimseyi kurtaramayacağını adım gibi bildiğim bu dünyada küfürlere, cümlelere, hesaplaşmalara sığınarak güneşi bekliyorum.
cc
Değişim
Yaz bitti,
Çok sey değişti (!)
Korkak bulutlar gibi kaçıştılar önce,
Sonrası malum..
Ezberlenmiş yollar geri tepildi.
Eski dostlar çaldı kapıyı,
Bi iki kadeh işe yaramadı,
Kimse unutamadı derdini..
Utandı gözyaşları,
En derine çekildi, toprak kokusu gibi..
Kayıplar can sıktı ama,
Herşeye alışılıyor değil mi?
Kovalamaca bitmez,
Geçmişten ne kadar kaçılır?
Canı nasıl da acır hep aynı sokağa bakan insanın..
Güz, hüzün yağdırır şehrine,
Bakarsın, sana en çok alışanı o.
Anlarsın, çok şey değişmiş (!)
Bu Gece
Yatağım çok soğuk
Yanımda olsan, ısıtırdın beni kollarınla.
Sana dokunmaya kalksam,
kollarım kavga eder, parmaklarım tutuşur birbirine girer.
Kalbinin atışını dinlesem, kulağımı göğsüne dayayıp sessiz ritimlerle doğan sabaha.
Ahhh,
Ne yakar adamın içini , biliyor musun ?
İki çift el varken, kendi elini çay bardağıyla ısıtmak.
Sahi, çay yapsam gelir misin?
Gelmez misin?
Ya dönsen?
En iyisi dön sen.
Peki çayı yapsan da ben gelsem ?
Yok yok, en iyisi gel sen.
Affet
Yanımda olsan, ısıtırdın beni kollarınla.
Sana dokunmaya kalksam,
kollarım kavga eder, parmaklarım tutuşur birbirine girer.
Kalbinin atışını dinlesem, kulağımı göğsüne dayayıp sessiz ritimlerle doğan sabaha.
Ahhh,
Ne yakar adamın içini , biliyor musun ?
İki çift el varken, kendi elini çay bardağıyla ısıtmak.
Sahi, çay yapsam gelir misin?
Gelmez misin?
Ya dönsen?
En iyisi dön sen.
Peki çayı yapsan da ben gelsem ?
Yok yok, en iyisi gel sen.
Affet
Saki
Yirmi üç yılın bitmesine içiyorum bu gece.
Oysa ben içmem senin doğum gününde.
Kutlayamıyorum görünmez var oluşunu ne de olsa.
Ama bu gece sana içiyorum.
Ne sağlığa ne şerefe..
Sırf sana içiyorum ey genç beden, ölü ruh..
Hissettin mi çığlıklarımı?
Oturmuşum bi meyhaneye,
Haykırıyorum içimden.
Gözlerin saki bu gece,
Yıkılmıyor karşımdan.
Yirmi üç yıllık yalnızlığın bana dost,
Masama elem..
Ayrılmak bilmiyor ellerim şişelerden.
Gece uzun nasılsa..
Saki yorgun..
Sonra, o gözleri öptüm ben.
Ağlama dedim,
İyi ki doğdun!
Let Her Go
Oysa ben içmem senin doğum gününde.
Kutlayamıyorum görünmez var oluşunu ne de olsa.
Ama bu gece sana içiyorum.
Ne sağlığa ne şerefe..
Sırf sana içiyorum ey genç beden, ölü ruh..
Hissettin mi çığlıklarımı?
Oturmuşum bi meyhaneye,
Haykırıyorum içimden.
Gözlerin saki bu gece,
Yıkılmıyor karşımdan.
Yirmi üç yıllık yalnızlığın bana dost,
Masama elem..
Ayrılmak bilmiyor ellerim şişelerden.
Gece uzun nasılsa..
Saki yorgun..
Sonra, o gözleri öptüm ben.
Ağlama dedim,
İyi ki doğdun!
Let Her Go
Sesi
Nasıl desem, tuhaf bir şey aramızdaki.
Bir telefon kadar uzağımda,
sesini duyabilirim istesem,
üstelik unutmaktan en korktuğum şey, sesi.
O huzur dolu sesi.
Yine de konuşmuyoruz
Ortada
Sen canımın içi. Sen ki benim hayatımın insan bedenine bürünmüş özeti. Sonsuza dek seni seveceğim ve hayat boyu sevgimi kazanmış hiç kimseyi yanına yaklaştırmayacağım;
tıpkı senin beni yanına yaklaştırmadığın gibi.
Buruk bir başlangıç,
Tatsız bir son.
Ama biz her şeyi ( ortasında ) yaşadık.
Hoşça kal,
Sen gibi kal.
Beklemek
Tek başına oynarsan sen kazanırsın tabi.
Ben mi kazanacağım.
İtiraf etmeliyim senin gibi birini sevmek yapabileceğim en cesurca şeydi.
Beklenmedik bir anda beklenilecek bir kaza. Hiç beklemiyordum. Hiç beklememeliydim.
Kim beklemeli ki hem?
İnsan niye beklesin ki, bekletmek ne ayıp şey.
Ne kadar "umursamaz" bi tavır.
Yakında gidiyorum.
İstersen, istersen diyorum bak, gittiğim yerde beklerim.
Ama gidiyorum ben.
Beklemek istediğim yere.
Sen artık beni bekleme.
Falling
Ipucu
Bende bu şehri katıp arkama gelmezsem yanına,
Yolunda değil
adıma adını yakıştırmasınlar; demiştim.
Ve işte burdayım.
57'yi 2'ye bağladım, bekliyorum. Kalbim orada, ışıkların yanında,
orda işte aynanın yanında. Masanın üstünde, sana aldığım toz kaplamış kitabın içinde. Dokunmamışşın bile.
Okumaya korkma beni,
neyim ki ben seni üzecek bir şey olsun içimde.
Söndürmeye korkma beni,
kimim ki ben sana karanlıkta sarılacak kadar güveneceğin.
Sen söyle bana ne doğru ne yanlış.
Sen seç hataları, sen bil.
Sen bitir herşeyi, sen git herşeyden önce,
Ben dinleyeyim, ben hata olayım,
Ben bekleyeyim gittiğinde seni.
Sen gel yeter ki beklediğim o durağa.
Bekletmeye korkma beni,
yeter ki döneceğine dair bir ipucu olsun işin ucunda.
En Son
En son hiç bilmediğim bi sokakta,
hiç bilmediğim bi evin önünde oturduğumda sanıyorum 19 yaşında falandım.
O zamandan beri kocaman boşluklarda nefes almayı unutmuşum. Hep kalabalıktım. Belli dönemlerde o kalabalıklardan çokça sıkılıp yalnız kalmayı istemiştim. Ben seçmiştim yalnızlığı. Ben seçmiştim sadeliği. Sıkıldığımda yine o boş beleş kalabalıklara döndüm.
Sonra artık o da dayanılmaz bi hal aldı. Yalnız kalmak istedim. Ama bu sefer başkaydı. Ben bu sefer biriyle yalnız kalmak istedim. Sadece o ve ben olayım. Çok sıkılırsak kalabalıklara gülümser geçeriz dedim. Mutsuzken de yanımda olsun istedim. Kahkaha atarken de baktığım gözler onun olsun. Beraber ağlayıp, sarılıp yine birbirimizde derman bulalım istedim.
Gitmesin istedim. Bitmesin istedim.
Ben artık gerçek bi şeyler için savaşmak, et ve tırnak olmak istiyorum.
İşin özeti.
Ben seni istiyorum.
Ondan
Hava karanlık, boğuk..
Bi yağsa rahatlıcak derler ya işte ondan..
Bize de oluyor arada bilirsin.
Bi ağlasam bitecek dersin ya içimdeki fırtına işte ondan..
Gök delindi şimdi.
Bardaktan taşali çok oldu sular.
Arap kızı korktu, kaçacak delik arıyor.
Gözyaşlarım bastırdı şimdi.
İçimdeki fırtına denizlere karıştı.
Korkak tarafım sana sığındı.
Gözlerin..
Yağmurun sana getirdiği huzur var ya işte ondan..
Merak
“İşte, sevdim ve buna rağmen paçayı kurtarmak üzereyim.”
Evde yeterli yiyecek varsa, dışarı niçin çıkayım ki boş bakışı.
Yeterli miktarda bir kimsesizlik.
Rüyalarımı ben mi yazıyorum?
Birlikte hiç eğlenemedik misal, ne kötü.
Hep sıkıntımız vardı, hep üzgündük, hep eksik; sevgilim, hayat genelde bok gibi.
Oysa ne çok güldürürdüm seni.
Bazen sinirlendirirdim ya da gururlandırırdım, heyecanlandırırdım belki;
bakarsın, değiştirirdim her şeyi.
Bunları nasıl merak etmezsin?
İmkanlar kısıtlı, aramıza ‘keşke böyle olmasaydı’ asfaltı döktük durduk, basamadık bozulmasın diye, daha ne kadar bozulabilirdi lakin cesaret edemedik; çok üzgünüm birlikte gülemedik, unutamadık, kavuşamadık.
Banyodan sonra saçımın ne kadar yumuşak olduğunu, seni, yüzünü avuçlayarak ben! öptüğümde ne hissedeceğini nasıl merak etmezsin!
Mutlu muyuz?
Benim için hiçbir şey yapmadın.
Papatya
”Bu sefer her şeyi düzelticem, bu kötü gidişin sonu olacak.” dediğim hiç bir şey bu dağılışı engelleyemedi. Pek çok kez çabaladım, yeni hedefler ve yeni sıçrayışlarla hayatımı kurtarmak istedim. Her seferinde elime yüzüme bulaştırdım.
Bazı günler vardır, yolunda giden tek bir saniyeyi geri kalan tüm diğer saniyeler boğmak ister. Çoğunlukla da başarır zaten. Gırtlağına sarılan bir çift el hissettin mi hiç?
Bugün otobüsü beklerken bir papatya ezdim. Yanlışlıkla yapılmış bir hareket değildi, bir nefret suçuydu. Hayatımda hiç bu kadar zevk almamıştım.
Eskilerde böyle değildim, hayat doluydum.
Zamanla vücudumda yok olup giden her hücre hayata karşı umudumu benden aldı.
Bir gün öleceğimi biliyorum. Eskiden ölüme meydan okurdum.
Aynaya baktığımda midem bulanır, kendi üstüme kusmak isterim.
Kızlara uzak dururum. Kendimi ona layık görmediğim için ayrıldığım sevgililerim oldu.
Burdan gitmek istiyorum.
Kimsenin beni tanımadığı karanlık bi şehirde yaşamak istiyorum. Cellatlık yapabilirim.
Hadi ver bana o şırıngayı.
Karanlık bir mizah anlayışım var.
Ben beceriksizin tekiyim.
Evet ben de aşık oluyorum. Haddim olmayarak çok seviyorum.
Bu söylediklerimi tabiki her okuyan anlamayacak. Gerçi kimse okumayacak. Ama insan en azından kendi kafasında yalnız olmak istemez bence.
Bu Bahar
Çözülemeyecek sorunlarla boğuşmaktan yorulmuşsun,
uzun siyah saçlarından sular süzülüyor.
Balkona çıkıp yere oturuyorsun üstelik sigaran bile yok.
Etrafında bu kadar çok insan var ama sen kimsesizliğin doruklarındasın.
Ve en sonunda yıllardır ağlamıyor olmanın acısını çıkarıyorsun,
Balkona çıkıp yere oturuyorsun üstelik sigaran bile yok.
Etrafında bu kadar çok insan var ama sen kimsesizliğin doruklarındasın.
Ve en sonunda yıllardır ağlamıyor olmanın acısını çıkarıyorsun,
bağıra çağıra.
Haberin yok ama ben bu bahar çok değiştim anne.
Haberin yok ama ben bu bahar çok değiştim anne.
Perde
İmkansız mükemmeli kovaladı
ve gözler kapandı.
Tek kişilik oyun bu
Seyircisiz, sessiz..
Korkak ve yalnız olan
bencilliği oynuyor,
varlığını sorguluyor.
İşte buldu aradığını!
Yanılıyor..
Yalnızlık ve farkındalık
elinde avucunda kalan..
Vazgeçiyor hayallerden
tüketiyor ümitleri.
Ve bitiyor imkansızın kovalamacası
kayboluyor mükemmel
Gözler açıldı.
Büyü bozuldu.
Perde kapanıyor.
Korkak ve yalnız olan
hayatı selamlıyor.
Zorla
Beni zorlasan zorlasan anca sigaranın üzerine renkli kalemlerle çizilmiş resimler kadar
sevimli olabilirdim.
sevimli olabilirdim.
-Bu saatten sonra biraz zor masum. Bu saatten sonra biraz zor melek.-
Bu saatten sonra biraz zor olurdum.
Anca yok olurdum.
Vazgeçtiklerimdi kaybettiklerim ama aslında kaybettiğim için vazgeçmiştim.
-Belki de sadece bu.-
Çünkü ben artık biraz bir şeyleri umursamıyordum.
Çünkü ben artık kimseyi umursamıyordum hatta ben artık kendimi bile umursamıyordum.
uzun saçlarımı bile.
Çünkü ben artık birazdım.
Ve en güzeli kısa saçlarımla bir hiç olmaktı.
Teşekkürler.
Elbet
Aldığın her nefeste içine çektiğin ben olucam.
Her dolunayda yanında ben parlayacağım, bazen küçük bir kuş olacağım sana dalından bakan,
bazen bir martı yolunu kaybetmiş olan.
Pislikte yaşamayacağım artık, küçük bir kedi olacağım kalbine kafamı koymak için bahaneler arayan.
Sırnaşacağım utanmadan ve sen büyüteceksin beni.
Olmadı sokağa atarım kendimi
birazcık da olsa
özle diye.
Gereğinden fazla kalıp yolumu kaybedeceğim,
gözleri yaşlı,
annesini Lunaparkta arayan bir çocuk gibi.
Koşacağım sonra deli gibi hedefime ulaşabilmek,
kalbindeki manzaraya bir bilet kesebilmek için.
Kapılmış olacak bütün yerler,
yine geç kalmış olacağım 6.45 vapurunu kaçıranlar gibi.
Merhabalara ters ters bakacağım 'hoş'çakalları sevmediğimden.
Elbet bir yerde yeniden karşılaşacağız.
Sen başımı okşamaya çalışacaksın hiç birşey olmamış gibi.
Bende son bir kez manzarayı görebilmek için okşatacağım başımı,
hiç tanışmamış,
hiç yaşanmamış,
hiç kırılmamış gibi….
Benzeriz
Sahipsiz sanılan bir kedi bile sahibinden korkuyordu.
Böyleydi kediler. Korkaklardı.
Benzeriz bazen.
Senle bende benzeriz arada.
Düşüncelerimiz çakışmaz hiç bir zaman.
Düşünürken ben aklındakileri, sen yine aklına tutulmuşsundur.
Sesim kısılır bazen, ihtiyacım olmazda genelde zaten.
Ama korkarım her an çıkagelirsin, söylemek istediklerimi söyleyemem diye.
Ucuzdur hayat.
Köpeköldürendir / Sahte alkoldür /
Yaşlı gözlerdir / Gri ve kararsızdır /
Soğuktur.
Bende isterim gökkuşağını görmek, sonundaki hazineye inanmak.
Dedim ya sana, hayat 'yorgunluk'tur, aldatmaktır kendini.
Mavi olur bazen, nadiren, çok kısa. Mavi kalsın istersin, sen istedin diye
dönüşür adiliğe.
Adiliktir hayat. Kıskanarak özlemektir.
Ölesiye. Köpek gibi.
Sahipsiz sanılan bir köpek bile sahibinden yalnızdı.
Böyleydi köpekler. Yalnızlardı. Yapayalnızlardı.
Benzeriz bazen.
2013 Mart… Keyfi Yolunda
Yuttu
Insan ölürken öpücüklerini ve heyecanlarını yanında götürüyor diyorlar fakat konumuz bu değil.
O, ağladıklarını ağzında biriktiriyordu böylece ne zaman konuşmaya başlasa karşısındaki çaresiz boğuluyordu.
Bence, iyi biriydi, sırf ortalıktakiler boğulmasın diye dilini yuttu.
Bir sabah ansızın boğularak öldüğünden bahsetmeyeceğim bile.
Bir sabah ansızın boğularak öldüğünden bahsetmeyeceğim bile.
Üç
Bitecek, dedin. Üçe kadar saydım ben. İnan ki saydım.
Üç saat saydım önce ve ağlamaya başladım. Üç gün saydım, başımı doğrultamadım.
Üç hafta saydım, başka isimler okudum dudaklarından.
Üç ay saydım, insanlara senin ismini yasaklarken buldum kendimi.
Üç mevsim saydım ve ilk sonbahar yaklaştı.
Üçüncü yılı sayıyorum şimdi ve yalanına sitem ediyorum.
Bitmedi çünkü.
Dinle
Bir mektup daha göndermeyesim var sana. Dinle.
Evet, burası küçük bir sahil kasabası. Tarih çok geç. Saat erken.
Mektubun ucuna iliştirmeyeceğim bir şarkı dinliyorum.
Benim dinlediğim yerden duymayacağın için, bence hiçbir sorun yok.
Ben bu kasabayı nerede şehir yaptım, tanıyorsun. Hep orada nefes alıyorsun.
Gidiyorum diye, sende bıraktığım şehri başıma topluyorsun. Kimsenin göremeyeceği bir yer bulup bana sarılıyorsun. Ama çocuk yapma, burada herkes birbirini tanır. Mesela gerçekler vardır: Biri gidiyorsa biri mutlaka kalır, biri de konuşur bunu. Ben kalandım, sen giden. Baksana asfalta şimdi, tam tersini söylüyor.
Şimdi bana ait olmadığının bilincinden çok ötede, telaş içinde sana ait olmadığımı anlatışını seyrediyorum. Durabilirsin artık, anladım.
Yolcuydum; her zaman zor oldu, artık benim olmayacak bir odayı son kez izlemek. Yeni bir şehre adımı öğretmeye gitmek hep zordu. Ama yavaş yavaş topladığım hiçbir odanın raf arkalarından senin fotoğrafların çıkmıyordu, gözlerin dolu cevaplanmamış mektuplar düşmüyordu avcuma. Sen kokmamıştı hiçbir odam. Hiçbir yastığım. Bu defa daha zor eşyalarımı toplayıp gitmek. Çünkü seni kalbimde götürmüyorum.
Sen hariç herkes, yabancıyken.
Şimdi sen de yabancı. Öyle mi?
Ambulans
Bir yağmur döktü kalbim.
Tek bir kelime edilmeden; yolculuklarım yok oldu. Hayalimdeki şehirler yandı.
Tiyatro salonları yandı, sinemalar yandı, göller kurudu.
Şarkılar sustu. Kitapların her satırı silindi.
Para kazanma sebeplerim yok oldu.
Saçlarımın her teli koptu.
Güneş battı.
Şiirimin dizeleri soldu.
Bebeğim ilk adımından vazgeçti, halının üstüne oturdu.
Sevdiğim yok oldu.
Yok oldum.
-
Anlayacağınız, intihar edemeyecek kadar yok oldum. Beni şu ambulansın içine koyun.
Nehir
Sen olursan hiçbir şey kötü olmaz gibi geliyor bana.
Seninle tüm zorluklara dayanırım diye geçiyor aklımdan.
İşte bu yüzden kalbinden öpesim geliyor seni...
Şimdi burada olsan diye geçiyor aklımdan. Öylece otursan şu koltukta.
Tek sözcük söylemeden öylece otursan.
Tüm bu durgun akan zaman fışkırıp kaynayacak.
Ilık bir yağmur yağacak üzerime, beni tüm bu tozdan, bulanıklıktan arındıracak.
Bir şarkı başlayacak uzakta bir yerde. Bir tek ben duyacağım.
Tüm bu toza bulanmış renkler ışıl ışıl ışıldıyor.
Sen kapıdan her girdiğinde bir gökkuşağı doğuyor bunu da bilmiyorsun.
Bir şarkı başlayacak uzakta bir yerde, kimbilir belki sen de öyle.
Sana hiç söylemiyorum, söyleyemiyorum bunları.
Çünkü şimdi bile, yani bu sözcükleri yazarken bile,
tam olarak anlatamıyorum kalbimden geçeni.
Bir nehrin sularını düşün ve benim bunları yazarak,
alıp sana getirebildiğim ancak bir bardak su…
Düşün gerisini...
Kürk Mantolu Madonna
"...insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar..."
''ah maria niçin seninle bir pencere kenarında oturup konuşamıyoruz? niçin rüzgarlı sonbahar akşamlarında, sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinleyemiyoruz? niçin yanımda değilsin?''
tereddütsüz cevap verdi:
''ısıtın''. ve her ikisini birden uzattı.
''deli olacağım yahut öleceğim dersem yalan söylemiş olurum. insan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor. ben de yaşayacağım. ama nasıl yaşayacağım!.. bundan sonraki hayatım nasıl dayanılmaz bir işkence olacak!.. ama ben dayanacağım. şimdiye kadar olduğu gibi..''
''binlerce kilometre uzakta bir insan yaşamaz oluvermişti.''
"tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. sen bana, dünyada başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin. bunu sonuna kadar götüremediysen, kabahat senin değil... bana hakikaten yaşama imkanını verdiğin birkaç ay için sana teşekkür ederim. böyle birkaç ay, birkaç ömür kıymetinde değil midir?..."
Bazı duyguların kelimelerle ifade edilemeyeceğini sanırdım. yanıldığımı bu kitapla gördüm.
Bazı duyguların kelimelerle ifade edilemeyeceğini sanırdım. yanıldığımı bu kitapla gördüm.
Demiştim
şarkılar , sarkılar cok hüzünlü
hayat da öyle
hele kitaplar
soluk alabildiğim tek yerler
bir de eksik mavi bir gökyüzü,
mavi de sensin.
demiştim sana.
özlüyorum bazen çok
öyle özlüyorum ki koca şehrin canı yanıyor sanki
benim mi? yanıyor.
kimi özlüyorum ki bu kadar.
yükseklerden uçan kuşun yere duraksızın düşmesi gibi hayat bu aralar,
canımla besliyorum, şu hüznün kuşlarını
önüm karanlık, göremiyorm bir şey
ve biliyorum bu karanlığın anlamıda sensin
hayallerim kırılmış
kalbim baya bi yaşlanmış
demiştim sana
"elime yüzüme bulaşır, ben sensizligi beceremem." diye
Böyle Kal
Broken
İçimde birşeyler öldü sanıyordum bu akşamüstüne kadar.
Sonra ne oldu bilinmez aslında yeni birşeyin başladığını hissettim.
Yeni bir yaşam.
Onu henüz nasıl kuracağımı bilmesem de başladı işte.
İyi olacak biliyorum. Olmazsa da olduracağım.
İşte buna yemin edebilirim.
Neyse hayat fazla zamanını almayayım.
Bilirim sen boyun eğmeyenlerden fazla haz etmezsin.
Beni de ailenin yaramaz çocuğu kabul et bundan böyle.
Bilirim sen en çok kızdığını en çok seversin..
Bir şeyler
Sizlere biraz belirsizlikten bahsetmek isterim. Bakın hani o düşük bütçeli korku filmlerindeki gibi yemesidir, ayna karşısında. İnsanı en çok beklemek yorar, beklemek; hücrelerini sarımsak gibi döver, tansiyonları düşürür, çıkarır ya da bilemiyorum; bendeki bilmek uydurmak kadar.
Korku diyordum, korkmak, bazıları, korkuların üzerine gidilmesinden yanadır, ben de yanayım, daha önce de yanmıştım, gerekirse bir kez daha yanarım; ama küllerden doğan tek şey pis bir kokudur.
O, burnunu tıkar belki bir başkası ortalığı süpürür, illa süpürür, biri mutlaka, bakın öyle değil mi, devam edebilmenin temeli budur?
Bazıları korkakları sevmez, onlar daha mı korkaktır, neden sonra anlaşılır ki bu yüzden kaçarlar emin değilim, ah be güzelim; bendeki eminlik ve güven duygusu 19 yaşımda sahip olduğum şey kadar.
Herkesin bi şeyleri vardıysa, senin neden olmasındır?
Senin neyin olmuştur ki bu güne dek, bıraksınlar bi ondanın olsundur, istediğini düşündüğün yegane şey belki de asla sahip olamayacağını bildiğindendir, sanmaktan ibarettir.
Gerçekler başkadır da kaçmak için yaş aldıkça odandaki dolap yerine bir hayali tercih etmeye başlamışsındır; ama herkesin vardır da senin niye olmasındır öyle değil mi? Bakın; yalan, komik, rüya, tamam becereme ama neden senin de bir şeylerin olmasındır?
Bir gün biri çıkar, süpürür küllerini ve korkularının üzerine kalın yorganlar örter..
Öyle değil mi?
Affet
Sana bu kelimeleri ılık bir mayıs güneşi altında kaygısız ve huzurla otururken yazıyor olmayı isterdim. Ama mevsimim kış. Ve güneş bir yerlerde saklanıyor. Bir yerlerden çıkar umuduyla hep gökte gözlerim. Böyleyiz işte son günlerde. Gök bulutlu, hava soğuk ve kalbim nedenini bilmediğim bir şekilde kırık.
İflah olurum olmasına olurum elbet, dert bu değil. Ama kısacık ömrü böylesi harcamak canımı sıkıyor. Bir türlü duygularımı kontrol edememek, sebepsiz üzüntüler içinde durmak fena halde sıkıyor canımı. Ne yapacağımı bilemiyorum. Kimseye akıl danışamıyorum, kimseye birşey soramıyorum ve sen neredesin bilemiyorum.
Geçen gün bir adama rastladım. Bankta üzüntüyle oturuyordu. İstedim ki gidip elimi omzuna koyayım, "neyin var, bana anlatabilirsin" diyeyim. Ama yapmadım. Bazen düşünüyorum da ben burada böyle otururken, hiç tanımadığım birinin içinden geçiyor mudur gelip elini omzuma koymak. Bunu bilmek bile yeter gibi geliyor.
Aslında biz insanlar birbirimize o kadar da zalim değilizdir belki de. Hele ki hiç tanımadıklarımıza daha da şefkatliyizdir, kimbilir. Tanışıklıklar, yakınlıklar, içli dışlı olmalar bozuyor bizi sanıyorum. Bu yüzden mi bu uzaklara kaçma isteği. Bilmediğim sokaklarda bilmediğim insanların arasında hayalet gibi olma isteği. İçimdeki şefkat ölmesin diye mi, beklentilerim olduğunu farkedip utandığım için mi, ne yaparsak yapalım kimseyi sırf kendi olduğu için sevmeyi beceremediğimizden mi?
İnsan mükemmeli hedeflermiş. Ben de kendimden çok şey bekliyorumdur belki de. Kimseyi kıskanmamak, kimseye kızmamak, kimseyi eleştirmemek, kimseye kin duymamak ve daha bir sürü şey. Bunca zamandan sonra bile gereksiz bir kıskançlığın içinde olmak bu yüzden fena halde canımı yakıyordur. Sorun kıskanılandan çok bu duygunun hala kalbimde yeri olduğunu bilmekten kaynaklanıyordur belki. Kimseye bu yüzden inanmıyorumdur hatta.
Nedir sabahın bu erken saatinde iğneyle didik didik parçalatan kalbimi? Nedendir bütün bu gereksiz duygular yumağının boğazıma yumru gibi oturuşu. Geçmiş ihanetler ve acılardan mütevellit bir kesiti tüm hayatımın özeti gibi gösteren zalim duygu nedir?
Söylediğim gibi sana bunları ılık bir mayıs güneşi altında kaygısız ve huzur içinde bir ruhla yazmak isterdim. Böyle zehirlenmiş bir ruhla değil. Ama mevsimim kış ve kalbimin ortasına zift gibi çöreklenmiş bir zehir var. Affet.
Soğuk
Oradaki soğuk kiliseye sonu olmayan bir yolculukta kanatlarını çırpmaya mahkum yorgun bir kuş gibi yayılırken ne kadar çok sarsılıp hıçkırmışlardı.
Böyle oluyordu biri öldüğünde;
Bir gün o da ölecek, dünyanın bir yerinde bir daha gerçekleşecekti bu.
O orada olmayacaktı, ama gerekmiyordu orada olmak,
çünkü bu bir anı olmuş olacaktı zaten.
Ölmüş olacaktı, ama hayatta olanlar bilinmez olmayacaklardı onun için,
çünkü bir kez daha gerçekleşecekti bu,
henüz yaşanmamış bir hayattan edinilmiş bir anı.
DanDan
Böyle oluyordu biri öldüğünde;
Bir gün o da ölecek, dünyanın bir yerinde bir daha gerçekleşecekti bu.
O orada olmayacaktı, ama gerekmiyordu orada olmak,
çünkü bu bir anı olmuş olacaktı zaten.
Ölmüş olacaktı, ama hayatta olanlar bilinmez olmayacaklardı onun için,
çünkü bir kez daha gerçekleşecekti bu,
henüz yaşanmamış bir hayattan edinilmiş bir anı.
DanDan
Hep Sen
Sen çağir yine adimi..
Biliyorsun sen soyledikce anlamli anlamsiz heceler.
Sen soyledikce guzel, sen soyledikce mutlu kelimeler.
Sen bak yine gözlerime..
Ama bu kez kaçirmadan..
Söz ver; güzel şeyler anlatsinlar
Mutlu olalim artik
Sen dokun yine bana..
Hic degilse ruyalarimda.
Vazgecmemeyim..
Yine sen, hep sen, yeniden sen..
Ne Biçim
Geçtiğimiz yollarda
kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü,
kendilerini tekrar tekrar hatırlatmalarıdır.
Bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir.
Yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir.
Hep, ama hep hatırlarız.
Ne biçim kaybetmektir bu?
Kral
Aşık olmuştum.
O saatten sonra kim olduğu farketmezdi.
O, benim için bir kral’ın yahut bir manavın kızı olmaktan çıkmıştı.
Bana sevgiyle bakan, bir çift gözün sahibiydi.
Bu da bana bir ömür yeterdi.
O saatten sonra kim olduğu farketmezdi.
O, benim için bir kral’ın yahut bir manavın kızı olmaktan çıkmıştı.
Bana sevgiyle bakan, bir çift gözün sahibiydi.
Bu da bana bir ömür yeterdi.
İşler değişse bile.
<---So true
Ne Olur
Şimdi mesela kalkıp gitmiş olsak seninle ikimiz, ama öyle böyle bir gitmek değil sözünü ettiğim, hiç ardına dönüp bakmadan, sanki şimdi şu an doğmuş gibi bir ruhla, hiç nefret etmemiş, hiç ağlamamış, hiç üzülmemiş, hiç gülmemiş gibi, öyle çıplak, gökyüzünü ilk kez görüyormuş gibi, deniz nedir bilmezmiş gibi, ağaç nedir, yaprak nedir adlarını bile duymamış gibi öylesi şaşkın bir ruhla... Ne olur?
Ya da mesela içimizde kalmış ne kadar öfke, düş kırıklığı, hınç varsa onu bir bir kusarak sahiplerine, ardımızda kalan çok ama çok sevdiğimiz herkese son bir kez sımsıkı sarılarak ve de, yok yok öyle tasını tarağını toplamadan, ellerimiz ve ayaklarımızdan gayri, ruhumuz ve kırık kalplerimizden gayri hiçbir şey almadan yanımıza...
Belki de en sevdiğimiz küçücük birşeyi alarak, bir kitap mesela çok ama çok sevdiğin, belki bir mendil anneannenden hatıra, belki de ölü babanın çakmağı... Onları alsan yanına. Eski sefil dünyandan sana kalmış ne varsa değerli, ama illa ki bir insana ait olan, bir fotoğraf olur ya da bir tel toka, bir küçük kaktüs bile olur. Alsak ve gitsek...
Bir kıyı bulsak kendimize. Kimsenin ayak basmadığı. Yoktur ya hayal işte benimkisi. Kocaman ağaçlar olsa bir de. Hani yalnız hissedersen kendini diye sarılacak koca bir gövde işte. Hatta dallarının altında durur ve yeterince beklersen, azıcık eserse rüzgar, saçlarını bile okşar o yapraklar. Hiçbir şey istemez ve beklemez senden inan. Toprak koyu kahve olsa. Otlar püskürse yerden. Arada yağmur yağsa. Daha çok daha çok yeşil olsa toprak. Saçları uzuyor sansak. Gülsek kıkır kıkır. Hiç ayakkabı giymesek. Hatta ayakkabımız bile olmasa. Kendimizi dünyanın en ilkel iki insanı ilan etsek. Gülsek amma çok gülsek. Orman da gülse bizimle, bulutlar, çiçekler, otlar, kurbağalar, yılanlar bile gülse. Öyle çok gülsek öyle çok gülsek ki, sırf şu birkaç dakika için bile değerdi onca acıyı çekmiş olmak desek. Ömrümüz bundan böyle kimsenin kölesi olmadan, kimseye boyun eğmeden, kimseden tiksinmeden ve iğrenmeden, hesaptan ve kitaptan uzak geçse.
Ne olur?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)