Mutluluk

Yirmi yaşına gelmiş bir adamın hayatındaki bazı tanımları yeni yapması ne kadar salakça geliyor kulağa değil mi? Bence salakça değil, safça. Adının altına yüzlerce açıklama sığdırdığımız bazı tanımların aslında o tanımlar olmadığını öğrendiğimiz an bence çok büyük bir saflık anı.

Bunu ilk önce, bir şeyler hissettiğim kişiye ''Seviyorum onu galiba'' derken anlamıştım. ''Bu kadar kolay olmamalı'' diye düşünmeye başladığımdaysa genelde o hoşlantı hali bitiyordu, sanırım şu sevmek denilen kavram da biraz garip, belki de altı doldurulması en zor olan kavram ki toplumun aile yapısını ''sevmeyen ama sevmiş gibi yapan'' bir çok ebeveynin oluşturduğunu düşünürsek bu tezim biraz da olsa doğru sanırım, bence sevmek çok zor ve öyle kolay kolay başa gelen bir şey değil. Bakın aşık olmaktan falan bahsetmiyorum, bildiğiniz sevmek...

Buradan yola çıkarak her yaşadığınız uzun ilişkide aşık olmadığınızı da müjdelemek istiyorum sizlere.
-Merhaba ben duymak istediğiniz ses- 
Ya da her yaşadığınız kısa ilişkide aşık olmak için uzun süre beklemek zorunda da değilsiniz. 
-Ben daha fazla duymak istediğiniz ses-

Bir gülüş, bir tepki ya da bir cümle olabilir bu, bir şekilde, bir anlık olabilir, olabilir işte. Onu farkettiğiniz anda zamanı da çok umursamazsınız sanırım, yani ben umursamam, sizi bilmiyorum ;)

Mutluluk da böyle işte, ''aha'' deyip farkettiğiniz anda kayışı kopardınız demektir. Tattığınız zaman o duyguyu, sanırım bir nevi esiri oluyorsunuz. Hep onu istiyorsunuz, olmayınca durgunlaşıyorsunuz falan. Bunun ucu başka bir tanıma dayandırılabilir ama her şey blogda yazılmaz..

Sonuç olarak mutlu olun.




Yıldız

Ben senin kayan bir yıldızın ardından tuttuğun bir dilek değilim.
Ben senin yıldız kaymadan önce tuttuğun dileğinim.
Daha doğrusu dileğindim.



Anlat

Bana seni anlatır mısın ?
Herkesten sakladığın seni.
Bana hayatini anlatır mısın ?
Hayallerini, acılarını, hüzünlerini, en mutlu gününü mesela
ya da sevinçlerini veya hayal kırıklıklarını..
Bana seni anlatır mısın ?
Herkese anlattığın seni degil, en ince detaylı seni.
Bana yasadığın olaylar esnasında ne düşündüğünü, ne hissettiğini,
kimi düşündüğünü anlatır mısın ?
Birini düsündün mü hic ?
Bana hayatini anlatır mısın ?
Hayal ettiğin evi, asik olduğun insani, seni arkandan vuran dostlarını,
askerlik anılarını.
Hayatini feda edebileceğin kimseler var mi ?
Sence gercek bir dost musun ?
Gecenin bir yarisi kapisini vurabileceğin bir arkadasın oldu mu hic?
Onunla kavgalarda dayak yediniz mi ?
Hic kızları kullandin mi ?
Yıllarca sana asik olan birisi oldu mu ya da sana sadik kalan bir ani ?
En çok ne için üzüldün, ne için ağladın ?
Bana seni anlatir misin ?
Herkese anlattığını degil, herkesten sakladığın seni ...

Teyp

Hep diyorsunuz ya, iste o konuya geldim.
Özür dilerim.
Yaşımdan büyük laflar ettiğim için.
Özür dilerim,
güneş gizlendikten sonra,
çocukluğumun sakinliğinin ergenligimede uzandığını gördüğünüz için.
Ben küçüktüm bana büyüdüğümü söylediler, bende inandım.
Bir büyügün yapması gerektiği gibi yerinde konuşup çoğu zaman sustum.
Dedim ya olması gerektiği gibi.
Sonra olgunlaştım, olgunlaştıkça bana büyüdüğümü söyleyenlerin yanıldıklarının farkına
varmaya başladım, yani büyüdükçe öyle olmadığını anladım.
Yazıldığı kadar basit degildi tabi.
Aslında ben hala küçük bir çocuğum ama görmesini bilene.Yürümeye yeni baslayan
küçük bir çocuk.Sendeleyerek yürüyorum. Bir düşüyorum, bir kalkıyorum aslinda
ama eninde sonunda yürüyeceğim ve gün gelecek kosmaya başlayacagim.
Bu ayni sadece nakaratını bildiğim bir şarkiyi yasamak gibi.
Sabırla ve heyecan dolu sıramı bekliyorum ve biliyorum yaşayacağım.
O zaman bağıra bağıra ,koşar adim nakaratı söyleyeceğim.
Ama eğer ki o teyp nakarat'a gelmeden takılırsa veya bozulursa...
İste o zaman düşmüş olurum.
O zaman ölmüş olurum.


Martılar Bazen Ölürler



Bir martı düşün.
    Tek kanatlı bir kuş..
          Beyaz, hemde bembeyaz.

Geceleri uçmayı seviyor, hüznü seviyor martı. Biraz melankolik biraz alkolik olmalı.
Dumanı seviyor, karanlığı yaran bir tutam ışık demetini birde. Müzik dinlemekten hoşlanıyor, kendini onlarla ifade ediyor, onlarla nefes alıyor. Işığı kitap okumak için kullanıyor sık sık.

Silik bir hayatı var martının, belirsizlikler içinde yaşamış, hatta o yaşamın belirsizliğinde yolunu şaşırmış.

-Kaybolmuş-

Bir yörüngesi yok martının, çıkış yolu arıyor. Uzaklardan çağırıyor bir ses, gelirsen severim diyor*
Uçamıyor martı, tek kanatla ilerleyemiyor.

Yalpalıyor.

Düşüyor.

Gücünü toplayıp tekrar ayağa kalkıyor, tekrar deniyor uçmayı. Biraz yükselecekken tekrar yalpalıyor martı, kanadı acıyor. Biraz yükseliyor bu kez, heyecanlanıyor, umutlanıyor.

Yine yalpalıyor martı. Ama yükselmiş bulunuyor.



Bu kez çakılıyor.



Umut her zaman can yakar.

Canı yanıyor martının. Özgürlüğü çalınmış, kanadının biri kırılmış bu mutsuz martı çöplüğüne dönmek istiyor.
(Geldiği yeri asla unutmaz martılar, ağladığı çöplükleri çok iyi bilirler. Geçmişlerini asla silmezler akıllarından.)

Çığlık çığlığa gidilecek bir vapur arkası da yok, ekmek atan insanların olduğu.

Uçtuğum ufuklara güneş açmıyor.

Çöplüğüne dönmek istiyor martı; güçlü olmaktan, dik durmaya çalışmaktan, savaşmaktan yorulmuş.

Gecelere, o severek uçtuğu vakitlere dönmek istiyor. Umut zehrinden kendini korumak, bir nefes dumanda tüm dertlerini dağıtmak istiyor. Kanatlarını geleceğe değil, geniş zamana germek istiyor.

Hayal olmak, düşlerde boğulmak değil; kendi sürüngen gerçekliğinde, asfalt gökyüzünde sarhoş sarhoş uçmak istiyor.

Beyaz martı alıştığına dönmek istiyor. Topal, sarhoş, aksak ve sürüngen hayatına. Çöplüğünde geçirdiği mutsuz geceleri, umutla yıkanmış hayallerine tercih ediyor olmalı bu sıkıntılarıyla.

Düşlerle baş edecek gücü kalmıyor martının.

Düş'üyor.

                                                             

İncir Reçeli '2


Dokunmayı anlat bana,
Parmak uçlarında atışını yüreğin...
...
Bana "senli" bir masal anlat,
Gökten hiç elma düşmesin sevgili...
...

 bana bir şey sevme hakkını vermediler bende incir reçelini sevdim...



Çocuk gibiyim şimdi,
Aklmda anne nasihatları...
İyi arkadaşlar ediniyorum kendime...
Ağlamak yok,
Düşünce, kalkıp siliyorum dizlerimi, geçiyor...
...Terli terli rakı içmiyorum artık...
Bakmıyorum kimsenin gözlerine iri iri...
Konuşmuyorum ağzım doluyken
Kimseyle konuşamıyorum sevgili,
Çünkü ağzımda hep sana söylemek istediğim bir şey,
Bir de giderken sende bıraktığım dizleri kanayan koca bir çocuk var yar...
Hiç yadırgamadım yüzünü, inan çok tanıdık. Gönlüme hoş geldin sevdiğim, kusura bakma ortalık biraz dağınık...

Biliyorum,
Bu şehir getirecek seni bana,
Belki bir konser kuyruğunda,
Belki tıkış bir metro vagonunda...
Götürdüğü gibi getirecek,
...Aksayan bir gecenin topal ışığında...
Sevmez bu şehir ağlayan erkeği,
Biliyorum getirecek,
Ağlamaya çeyrek kala...




Gecenin üçünde,
Vapurun kıçında,
Baharın başında,
Sokağın ucunda,
Hayatın ortasında,
......
Ya da,
Günün birinde,
Yüzünü kime dönersen dön,
sırtını bana yasla yar...

İncir Reçeli...




LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...