Kumaşını bildiği halde örtü dikmek istiyor insan bazen, bir şans vermek istiyor; ne beyhude insan.
En usta terzi bile olsa beceremiyor. O kumaştan, o örtü çıkmıyor.
İnsan bazen söylemek istediklerini yutmak zorunda kalıyor.
Öncesinde öyle bir boğazına dizmişler ki cümlelerini, artık ağzını açamıyor.
Bi küçük açıyor onun yerine, bi türkü açıyor, bakma öyle göründüğüne; türküyü çok seviyor, fazla bilmiyor ama seviyor, genelde fazla bilmeden seviyor; öğrenmek kalp kırar çünkü insan artık kimseyi bilmek istemiyor.
Bi küçük açıyor onun yerine, bi türkü açıyor, bakma öyle göründüğüne; türküyü çok seviyor, fazla bilmiyor ama seviyor, genelde fazla bilmeden seviyor; öğrenmek kalp kırar çünkü insan artık kimseyi bilmek istemiyor.
İşte, insan bazen sevmek falan istiyor; akabinde “bana fazla bel bağlama” duvarına tosluyor.
Yazık değil mi, bir yerlerde evlatlar yine odalarına çekiliyor.
İnsan çok yalnız be abiler, artık bi göbekte uyuyakalmak istiyor.
Hep de güçlü olmak zorunda ya; boğazı az biraz titreyince dünyaları vurup kırası geliyor.
Hep de güçlü olmak zorunda ya; boğazı az biraz titreyince dünyaları vurup kırası geliyor.
(Dünyalar elbette birkaç tanedir)
Çok değil; sabahları bi öpücük kondurmak istiyor uykulu gözlere, işe gitmeden mutfaktaki sandviçi
kapıp gitmek istiyor, insan düşmekten çok yoruldu be abiler, biri de kucağında taşısın istiyor.
kapıp gitmek istiyor, insan düşmekten çok yoruldu be abiler, biri de kucağında taşısın istiyor.
Birilerinin hayalleri hep farklı oluyor. İnsan o birilerini bir türlü anlayamıyor.
Nice taktikler dönüyor, stratejiler uygulanıyor, sanırsın savaşa giriliyor be ,
sizin aşk diye bildiğiniz bunları mı hak ediyor?
sizin aşk diye bildiğiniz bunları mı hak ediyor?
Bazılarına değil bir şeyler yazmak, üzerine düşünmeye bile iç gitmiyor.
Onlar bilmiyorlar, insan inandıkları için yaşıyor.